22 • mezar çiçekleri

368 36 11
                                    

Yirmi ikinci bölüm: mezar çiçekleri

Upuzun bir yoldan yürüdüm ıslak ıslak, yağmurlar durmadı hiç, peşimden ağlıyorlar. Bol gelen ayakkabılar parmak uçlarımı yara etti, küçük şortuma zor sığarken belimden düşüyor kemersiz artık, tişörtüm de yırtık, ceketimi kaptırdığım hırsızı anımsıyorum yine, ona da yazıklar olsun, sırtıma örtü örtmeme izin vermedi bencilliğiyle. Koşarak gittiğim karakolun da hiçbir faydası olmadı bunca sene, bir kez olsun kapımı çalıp da hırsızı bulamadık diye özür de dilemedi, o pişkin suratlı herifi de görmedim bir daha. Çöp konteynerin etrafı hep ölü serçelerle dolu, ben de kendimi orada bırakmışım meğerse. Ellerimden tutan adam da yok artık, hep mi yalnızdım yoksa, her şey hayal ürünümdü de, kandırıvermiş miyim kendimi de?

Yok, imkanı yok sıcak öpücükleri hayal etmemin, tenime değen tek sevgi ona aitti, ben büyüttüm değerini aklımca, erkeğin erkeğe ilgisi diye kandırmadım kendimi, bu yaşıma dek kitaplardan öğrendiysem de hayal dünyam bu denli büyük değil; sevdim, sevildim, bu bir gerçek. Özlüyorum, çok özlüyorum, sızlıyorum, yaralar içimde ve dışımda, oluk oluk kanıyorum. Bu yalnızlık nasıl bir şeymiş meğerse, ben yalnızlıktan doğmuşum, yalnızlık benim göbek adım. Aradığım, tutunmak istediğim bi dal vardı, altında uyuduğum o ağaç, hürcesine sallanmak istediğim salıncağın hayalet elleri, denizlerin akıntısında sürüklenirken uğradığım o liman; aradığım ve bulduğum. Annemin kapısına gidiyorum şimdi, çok uzun yol yürüdüm, çok düşündüm, çok üşüdüm, anneme bir bir anlatacağım bunları, 'anne, canımı çok yaktılar, lütfen kız onlara. Anne, birini tanıdım, aradığım oymuş, anne. Anne aşık oldum, bir serçeydim, bir gönüle kondum, affet, beni bir daha kiliselerin önüne bile koymayacaklar, günahkar saydılar beni, tanrı acımasız, anne yalnızca sen affet beni, eve döndüm.' Annem diyecek ki, 'ah oğlum, döndün şimdi yuvana, önüne sıcak yemekler koyacağım, dizlerimde uyursun, bir ninni de söylerim sana çocukluğunda duymadığın, sen hala çocuksun, oğlum.' Gülümsüyorum bu hayalime, çalınacak o kapı, o tıklatmanın ardından büyüyen gülüşlerle karşılayacak beni, sabırsızım, kanayan yaralarım bile tir tir titriyor heyecandan, özledim, annemi özledim.

Köprüye yaklaştı adımlarım, kendimden kaçamamanın yorgunluğu bitap düşürdü beni, sabahın bulutlu saatleri ama köprüde o çocukları göremedim hiç, biriyle karşılaşsaydım çocuk olup aralarına karışacaktım. Neşeli şarkılar çalardı, hiddetli sular köprü altından akardı, şimdi yalnızca sessizlik. Korkuttu bu beni, nehirler kurumuş, köprü sallanıyor, ha yıkıldı ha yıkılacak. Ağaçları kesmişler hep, yeşil çayırlar gözükmüyor, anızları hep yakmışlar toz duman altı etraf, keçiler de koyunlar da ortalıkta yok, topraklara asfaltlar döşemişler, koca koca tabelalar var, gündüz haliyle ışıklar yanıyor yeni binalarda, burası da şehrin gazabına uğramış artık, belli.

Adımlarımı atmakta tereddüt ediyorum fakat yine de geldim tanıdık evin önüne, çitleri kaldırmışlar, etraf yabani ot dolu, bir emekçi eli değmemiş hiç, vişneler çürümüş, elma ağaçlarını kesmişler, on yedimden bu yana geçen beş senede öylesine kirlenmiş ki benim küçük dünyam, gördüklerime inanmak istemedim, istemedim, istemedim.

Yumruk yaptığım elim ağır kapıya tıklamak adına indiğinde gür ses çıktı, bir kere daha vurdum, bir kere daha. Üçüncüyü saydığımda bir adım geri çıktım, kapı aralıktı, eskimeye yüz tutmuş yüzeylerde gezdiriyordum gözlerimi, şaşkınım, pervazlar hiç boyanmamış, çatı çökmek üzere, ailenin toplandığı o geniş masa yerinde yok artık. Tereddütle aralanan kapıdan içeri girmeye zorladım kendimi, evimden alınıp çok uzaklara atılmışım, sanki ben kaçmamışım gibi artık yabancı kalan bu eve girmek içten içe öldürdü beni. Mutlu karşılanışlar yoktu, gülümseyen bir suratla beni içeri buyur eden kimse yoktu, yine de evin kokusu hala aynıydı.

tatua • yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin