Ona uzun zamandır nasıl öldüğümüzü sormadım. Onun anlatası yoktu, benim dinleyesim olmasına rağmen. Bilindik basmakalıp cümleler kurmadım, ağlamadım. Sürekli olarak aynı havayı teneffüs etmekten yorgunduk, ama aslında bizi hayatta tutan tek şey de ortak alıp verdiğimiz bu havaydı. Şişmiş gözlerle uyanıp ağlamaktan şişmiş gözlerimizle uyurduk, gözlerimizde tek damla yaş olmamasına rağmen. Sabahları adeta yeniden doğmuş gibiydik, her gece o yatağa ölüm rüyalarıyla yatarken. Gülümseyerek ağlıyorduk, ağlamak farkımız değildi, ağlamamız bir farktı.
Çokça cebelleştik. Sarılmaya hasrettik, asla ellerimiz bir araya gelemedi, ancak onun eli soğukken benimki tutuşurdu ve eli çarçabuk ısınırdı. Bunun tam tersi bir kez daha benim için doğar ölürdü. Çok fazla cümle kurmadık. Hep yaşlı durduğunu sandıkları gözlerimizle okuduk dünyayı. İnsanları hem çok sevdik hem de çokça nefret ettik hepsinden. Sinirli yapılara sahiptik, mizacımızda mizah yoktu. Gülmek bizim için hem bir zorunluluk hem de bir yorgunluktu.
Sevdik çokça birbirimizi. Nefretimiz de bir o kadar güçlüydü, yine birbirimize. Bazen gün boyu yan yana oturup hiç konuşmadığımız olurdu, bazen ayrı ayrı yerlerde aylar boyu susmadığımız. Gözlerimize bakarak yalan söyleyenlerin çetelesini keyifle çıkarıp çapraz sorgu yapar gibi çapraz intikamlar aldık insanlardan. Ve bunu yaparken bir kez olsun birbirimize haber vermedik. Öyle senkronizeydik.
İkimiz de yazı sevmezdik, ikimiz de kışa hasrettik. İkimizin de zaruri gülüşleri vardı, benzer veyahut aynı insanlara. İkimiz de aynı kurnazlıklarla kumpaslar kuruyor, aynı kumpasların içinde idam emrimizi veriyorduk. Oldukça mutlu olurduk bunu yaparken. Birbirimizden haberimiz yokken öldük, aynı anda, yan yana, göz göze bakarken. Dilinden basit bir ilan-ı aşk dökülmedi, benim gözlerimden de basit bir veda esintisi geçmedi. Defalarca öldük, defalarca veda etmeden. Defalarca koştuk, defalarca yetişmedik de. Defalarca haykırdık, defalarca sesimizi ulaştıramadık, defalarca yardım istedik birbirimizden, defalarca yardımına koştuk birbirimizin, öyle dakik ve inceydik.
Aynı mezara aynı zamanlarda girdik, kol kolaydık ilk defa, defalarca ilkleri yaşadık, aynı ilkler aynı sonlarmış gibi geldi her defasında. Birbirimize bakmazken her bir zerremizi aklımıza kazımıştık, her bir zerremiz birbirimizin kafasına çivili veyahut sabitti. Öyle kaim öyle benzerdik.
Ona uzun zamandır neden ölmediğimizi sormadım. Bu cevaba ihtiyacım olmasına rağmen o da hiç dudaklarını kımıldatmadı. Ona nasıl öldüğümüzü anlatmaya karar verdim sonra. Kelimesi kelimesine aynı olmasa da, aynı ölümdü bizi öldüren.
11 ekim 2019
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aynı ölüm
Short Storytamamlandı ✔️ ona uzun zamandır nasıl öldüğümüzü sormadım. *111019