II.

252 39 26
                                    


Yağmur tekrar başlamıştı ve Jeongin artık ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Küçükken kilisede içinde bulunduğu ormanla ilgili korkunç hikayeler anlatılırdı ama bunlar yalnızca çocuklar uyumadan önce anlatılan saçma korku hikayeleriydi. En azından jeongin öyle sanıyordu, şimdiye kadar... Seungmin'in elini tutuyordu ama elleri kısa bir süreliğine ayrıldığında seungmini görememiş ve yere düşmüştü. Ne kadar bağırırsa bağırsın Seungmin onu duymamıştı. Hoş. Şimdi bu korkunç ormanda kaybolmuştu. Çok hoş!


Titrek adımlarını ay ışığının aydınlattığı minik bir tepeciğe yöneltti. Tepeciğe çıkıp bir taşın üzerine oturduğunda ne kadar korksa da Seungmin'i görebileceği düşüncesiyle mutlu da olmuştu. Bir süre etrafına baktı ama kimseyi görememek canını sıktığından vazgeçip sabah olana kadar bekleme kararı aldı. Bakışlarını ellerine çevirip gerekmedikçe onlardan çekmedi, gerçekten korkuyordu ve ciddi anlamda yorulmuştu.


"JEONGİİN! NERDESİN?! BENİ DUYUYOR MUSUN?!" duyduğu sesle kafasını aniden kaldırıp etrafına baktı, vahşi bir hayvanın avının sesini duyduğunda verdiyi tepkiyi andırmıştı. Bu Seungmin'in sesiydi.


"SEUNGMİN! BURADAYIM! SENİ DUYUYORUM! BEKLEE! SAKIN BAŞKA BİR YERE GİTME, YANINA GELECEĞİM!" kendisi de karşılık verip hızla tepeden sesin geldiği yöne doğru indi. Hızla ağaçların arasında koşuyordu ama burası lanet olası bir labirent gibiydi! Sanki ağaçlar her saniye yer değiştiriyordu.


Yorulduğundan durdu ve ellerini dizlerine dayayıp seslice nefes almaya başladı. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Biraz soluklanıp kafasını kaldırdığında karşısındaki parlak kürklü tilki ile duraksadı. Gümüş kürklü tilki... Bu hayvan sanki bir sanat eseri olduğunu göstermeye çalışıyordu. Ön patilerinin üzerinde dik bir şekilde durmuş ve göğsünü şişirmişti. Tilki kafasını ağaçların arasına doğru yatırdı. Jeongin'e onu takip etmesini söyler gibi bir hâli vardı. Patilerini yavaşça gösterdiği yöne sürdüğünde Jeongin yalnızca onu izlemişti.


Tilki bir süre sonra durdu, geriye dönüp tekrar Jeongin'e onu takip etmesini emretti ve hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Jeongin de onu takip etmeye çalışıyordu. Tilki giderek hızlanıyordu ve yetişmek zordu. Tilki aniden durduğunda Jeongin de durmak için kendini zorladı. Tilki ani sesle kafasını Jeongin'e çevirmiş ve korkuyla tıslamıştı. Ne olmuştu da böyle yapmıştı ki?! Hayvan oradan uzaklaştığında Jeongin Henüz arkasından bakıyordu.


Karşısındaki karanlık orman aydınlandığında bakışlarını o tarafa çevirdi. Büyük ve gürültülü bir çadır tam karşısında duruyordu ve önünü kapatan ağaçlar sanki ona yol vermişti. Birkaç saniye çadıra şaşkınlıkla baktı. Çadırın önündeki perde yavaşça kaldırılmış ve arkasından oldukça yakışıklı bir adam çıkmıştı. Şık siyah bir frak giyiyordu ve kafasında yine siyah bir şapka vardı. Sarı tutamları iri kahve gözlerinin üzerine düşüyordu ve bu oldukça iyi görünmesini sağlıyordu. Solgun ama hoş suratındaki tek kusur gözünün altındaki bendi ama kusuru bile mükemmeldi. Jeongin belki hayatında ilk kez bu kadar yakışıklı birini görmüştü.


Ne kadar olduğunu bilmiyordu ama uzun bir süre adama baktığına emindi. Öyle ki adamın ona uzattığı elini yeni fark etmişti. Ne yapmalıydı? Adam Jeongin den yaklaşık üç metre kadar uzaktı ve Jeongin'in yalnızca birkaç adımıyla kapatabileceği bir mesafeydi bu. Mantığı bunu inkar ediyordu, Jeongin asla o eli tutmamalıydı. Yavaş ve minik birkaç adım attı ve adamın davetkar elini tuttu. Kalbi çok hızlıydı ve bütün vücuduna salgılanan adrenalin hormonu işini daha zorlaştırıyordu. Adamın soğuk parmaklarını daha sıkı tuttu, parmaklarından kalbine kalın zincirler ulaştı ve ağır bir asma kilitle kalbini kilitledi. Kalbi artık bu adını bile bilmediği adama aitti. Jeongin böyleydi; karşısındakinin dış görünüşü, onadan hoşlanması için yeterdi. Bazen karşısındakini tanıdıkça onu yalnızca arkadaş olarak gördüğünü fark ederdi. Ama biliyordu, hissediyordu- bu yabancı çok başkaydı...

Simon Says ::hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin