Ay tanrısı Byun Baekhyun cennetten kovulup insan sureti ile dünyaya sürülürken güneş Tanrısını bulması istendi . Byun Baekhyun sonunda güneş Tanrısını buldu. Sparta Prensi Chloe ona ne bir tanrı olduğunu ne de bir tanrıya aşık olduğunu bilmeden tutu...
Her şeyi öylesine çok düşünüp o kadar gerçekçi hayal ettim ki umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar ~
Bin yıl sürecek zannedilen kar taneleri , kesici , dondurucu bir karayel fırtınası durmak bilmezken Iskender , çıplak ve bir korseyi andıran zırhlarla savaşan ve sürekli ilerlemekten yorulan askerleri daha fazla savaşmaya ikna edemedi . Sonuç olarak kokusunu , zeytinini aradığım Mezapotamya' ya geri dönüyorduk .
Hiçbir yerde , hiç kimse bana onun ne olduğunu , nereye gittiğini söylemedi. Aklımın bütün bunları kavrayabilecek bir sezgi dehasına sahip olduğunu umdum . Fakat mantığının kıskıvrak beni ulaştırabildiği tek nokta, bütün bunların Hephaistion'un başının altından çıkmasıydı . O gece onları dikizlediğimde kesinlikle böyle bir şeyi arzuladığımı düşünmüştü . Sonuç olarak o köle , güvenliğimiz nedeniyle sayısının yalnızca on bir kişi olabileceği kölelerimin sayısını ona düşürmüştü . Fark olunmaz sisler altındaki dağlar , korular , beyaz yarıkları aşarken her asker ağırlığınca yük taşımak zorundaydı . Bu ayrıca paslanmayalım diye yapılan bir savaş geleneğiydi.
Yavaş , vakur tatlı bir ses çaresizliğini tınısına belli ederek dönmeme sebep olmuştu . Arkada zincirlenen , hür maviliğinin bittiği son hadde kadar bana ait olan kölem ; kıpkırmızı , sopsoğuk , kokusu parmaklarıma sinmiş ellerinden dolayı canının acıdığını söylemeye çalışıyordu ve bana yalvarırcasına bakıyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Maviliğinin çeşmesi olan o gözler gürül gürül kuracakken yuvamı, bulut etmez bir dağıma. Aldanmıyorum Onun beyaz örtüyle süslenmiş mavilerine. Ve O yıkılırken arkasına geçip içimden geçiriyorum . Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa , beni göreceğine .
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bu yumuşak ve pembe tenli köle , onu beyaz çiçekli dallar içinde sanmam için her gece başını öne eğmiş oturuyordu . Çiçeklendiği gün sabır ağacı yani maviliğimin hür bahçesi , doğrudan bana bakıyor , kendime itiraf edemediğim gerçekleri her gece bir bir ortaya döküyordu . Etrafına bir keklik gibi ürke ürke bakış atıyor , korkunç daire ; diğer askerlerin onun bana ait olduğunu anlamalarıyla son buluyordu. Uykuya varmış gibi görünen yılan kollar , eserken yelken açamadığım rüzgarlardan etkilenip kollarımın arasında hatta avuç içimde kayboluyordu. Dayanamadım ve fısıldaştım onunla uykusunda : Ellerin , ellerin ve parmakların Bir narciceğinieziyormuş gibi Ellerinden belli olur bir Eromenos Denizin dibinde gezer gibi Ellerin , ellerin ve parmakların...