Çocukluğum hep el bebek gül bebek geçmişti. Kaygı, dert nedir bilmediğim zamanları çok özlüyordum. Babama bunu istiyorum diye ağlamama hiç gerek kalmamıştı. Ben görüp isterdim ve hop aynı gün istediğim şey elimin altında olurdu. Hatta çoğu zaman istemediklerim bile. Annem gününü alışverişte öldürür, babamla tartışmamak için yanına benim için de ne bulursa satın alıp getirir ve kızımı düşünüyorum ayaklarına yatardı. Küçükken çok sevinirdim buna. Sonraları annemin bazen ne aldığına bile doğru düzgün bakmadığını anladım. Bu, küçücük kalbimi parçalara ayırmaya yetmişti. Kendimi önemsiz hissetmiş, annesi tarafından bile sevilmeyen küçük sevimli bir kız çocuğu oluvermistim.
Okula başladığımda anneme dönüştügümü farkettim ancak hiç onemsemedim.
Dersleri kafama takmiyordum. Sonuçta para her şeyi hallederdi değil mi? Ee ondan da bizde oldukça fazla vardı. Okulun en popüler en güzel kızıydım. Erkekler peşimde koşuyor, kızlar imrenen gözlerle bakıyordu. Boyum 1.72 felandı. Zayıftım, ve herkesin hayran kaldığı tavırlara ve gülümseyişe sahiptim. Hala da öyleyim. Ama bu bana gurur vermeyi keseli çok oldu.
Yolda bunları düşünerek yürürken,evden kahvaltı yapıp çıkmadığım için karnımın guruldamaktan da öteye geçtiğini farkettim. Biraz daha yürüdükten sonra karşıma küçük, çok sevimli bir kafe çıktı. Lavanta Kafe. Kafeyi görmem ile kendimi içeri atmam bir oldu. Garson nasıl öküz gibi sipariş vereceğimi anlamış olacak ki yağlı kapı bulduğunu düşünüp anında dibimde bitti. Ben kafenin bir yıllık giderinin parasını karşılayacak kadar yemek sipariş etmekle mesgulken yanıma otuzlu yaşlarda bir adam geldi. Oldukça cirkindi. Garsona siparişin bu kadar olduğunu belli edercesine kafamı sallayıp hafifçe gulumsedikten sonra kafam anında bana hiç sormadan masama oturan adama çevrildi.
"Merhaba Dolunay Hanım. Sonunda sizi yanlız yakalayabildim."
Beni yalnız yakalamaktan çok zor bir işmiş gibi bahsediyordu. Ancak çok arkadaşım olmasına rağmen günlerimin çoğunu yalnız geçirirdim.Arada uzun bir sessizlik oluştu.Adam tepki vermemi beklerken ben hiçbir şey yapmamakla yetiniyordum.
Nerde kaldı bu garson?
"Anlaşılan konuşmayı sevmiyorsun"
Dolunay Hanım kısmını ne zaman geçip senli benli konuşma kısmına gelmiştik?
Huzursuzdum. Hem de çok. Ve garson hala gelmemişti. Adama kısa bir bakış atıp kafamı mutfak kapısına çevirdim.
"Yemek düşünmeyi kesip bana odaklanırsan her şey daha kolay olacak sanırım. "
Ve pes ettim. Ne istiyordu bu bir bayanın masasına nasıl oturulacağını bile bilmeyen adam benden Allah aşkına?!
"Adımı nerden biliyorsunuz?"
Gevrek bir kahkaha attı. Bir arkadaşım beni işletmeye felan mı çalışıyordu acaba? Tanıdık bir yüz görmek için çevreme bakındım,göremedim. Lafa girdim.
"Konuya kim olduğunuzu söylemekle başlayabilirsiniz."
"Peki. Hem konuşmayı hem oyun oynamayı sevmiyor." Işaret parmağıyla kafasına vurdu."Not ettim. Madem oyun oynamayı sevmiyorsun biz de oynamayalım bakalım."
Garson elinde enfes yemeklerle gelip sessizce beni başıyla selamlayıp gitti.
"Ah Dolunay Keskin! Keşke güzel olduğun kadar zeki de olsan. Seni sürekli takip ettigimi nasıl farketmezsin aklım şaşıyor."
Takip etmek? Hem de beni ? Ben önemli biri miydim ki beni takip ediyorlardı? Bir an düşüncemi dışa vurup gülümseyecek gibi olmuştum ki aninda toparlandım.
"Evet yani?" Dedim cevap ister gözlerle bakarak.
Adam bana manyak mısın der gibi baktı. Sonuçta kaç kişi sürekli takip edildiğini öğrendiğinde böyle tepkiler verirdi ki?
"Gerçekten çok ilgincsin. Ama sana şimdiden söylemeliyim ki bugünlük benden istediğin cevapları alamayacaksın ne yazık ki. Ee insan dayanmayı öğrenmeli değil mi?"
Son cümlenin üzerine bu kadar basması iyice sinirimi bozmuştu. Ne bekliyordum ki çantamı alıp çekip gidebilirdim. Salak bir şakaya alet olmaya hiç niyetim yoktu. Elimi çantaya uzatmamla adamin elinin sert bir şekilde koluma yapışması bir oldu.
"Yarın tam saat dokuzda Yerebatan Sarnıcı'nın önünde ol." Bunu çok tehlikeli bir şekilde dişlerinin arasından tıslayarak söylemişti.
Tartışmaya açık bir konu değildi. Tabi ki de gitmiycektim. Ama bunca şey arasında kafama en çok takılan şey Yerebatan Sarnıcı kısmı olmuştu. Aşırı ürpertici ve suphelendiriciydi. Seçecek başka yer mi kalmamıştı? Neden orasıydı? Bir anlamı mı vardı?
Tabii ya nasıl düşünememiştim? Adamın dediklerini ne diye haklı çıkarıyorsun diye kendimle kavga ederken elimi çantamın içine daldırıp telefonumu aldım. Saniyesinde Adar'ın telefonunu tuşlayıp telefonu açmasını beklerken ölüp ölüp diriliyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/36036539-288-k980600.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KISKAÇ
Teen FictionKendinizi en son ne zaman kapana kısılmış, kimsesiz, yalnız ve korkmuş hissettiniz? Her zaman mı? Yalnızlığınızın sesine kulak verin.Kesinlikle doğru yerdesiniz.