Bölüm-4

81 0 0
                                    

     -------------5 SENE ÖNCE------------

Askeri Lise'yi kazanmıştım. Fiziksel testler biraz zorlamıştı fakat sınavı rahatlıkla geçmiştim. Arabadayken heyecandan titriyordum. Babamın bile sürerken elleri titriyordu. "Baba, senin korkman için hiçbir neden yok." dedim gülerek. Yolun iki tarafı da ağaçlıktı. Çok hoş bir manzara oluşuyordu. Babam "Tek oğlum askeri liseye gidiyor. Tabi ki korkuyorum." diye karşılık verdi. Babam asker olmama her zaman karşı çıkmıştı. Dediği gibi tek çocuğunun da askeriyede harcanmasını istemiyordu herhalde. Ben hayatımda her zaman bir heyecan aramıştım, askeriye bu isteğimi bana veriyordu. Yaklaşık yarım saat sonra liseye varmıştık. Babam kocaman bir giriş gösterdi. "Vay anasını!" dedim görür görmez. Okulun girişi bile çok havalıydı. Sağda ve solda birer tane bekçi asker bekliyordu. Kapı demirdi ve yaklaşık beş metre uzunluğundaydı. Askerin biri arabayı durdurdu. Babam adama bir kağıt verdi. Adam kağıda baktıktan sonra diğer askere aç anlamına gelen bir hareket yaptı. Babam arabayı içeri sürdü. Kampüs yaklaşık bir kilometrekareydi. Her yerde ağaçlar vardı. Babam bana baktı ve gülümseyerek "Şimdi kıskandım işte!" dedi. Arabayı park yerine sürdü ve park etti. Arabadan dışarı çıkıp temiz havayı içime çektim. Babam da arabadan inince beraber müdürün yanına gittik. Müdür dışarıda bekliyordu (babamla birbirlerini önceden tanıyorlardı). Babam adamı görünce baya samimi bir tavırla elini uzattı. " "Merhaba Cengiz nasılsın? diye sordu. Müdür "Bırak şimdi!" dedi kahkahalarla ve babama sarıldı. Babam güldü ve adamın hareketine karşılık verdi. "Uzun zaman oldu ha!" diye sırıttı adam kucaklaşmaları bitince. Adam babamdan biraz daha uzundu ve daha iri bir yapısı vardı, babam zayıf bir adam olmamasına rağmen. "Zaman sana oldukça yaramış, eski çelimsiz Cengiz gitmiş!' diye güldü babam. Adam kahkahayı patlattı, "Sen hala aynısın adamım." diye karşılık verdi. Babam eski zamanları hatırlar gibi kafasını oynattı ve ekledi "Sahi senin gibi Harp Okulu'ndan mezun olan biri neden müdürlük yapıyor söyle bakalım?". Adam gülmeye devam ederek "Hala çok soru soruyorsun dostum." dedi. Babam arkasına baktı ve beni çağırdı "Bu da oğlum.". Elimi uzattım. "Merhaba, ben Cem.". Adam elimi sıktı (sıkarken az kalsın parmaklarımı kırıyordu) "Memnun oldum delikanlı, ben de Cengiz" dedi o muhteşem gülümsemesiyle. Adam yaklaşık elli yaşında olmalıydı fakat oldukça genç duruyordu. İkimize birden bakarak, "O zaman size okulu gezdireyim." dedi. Yürümeye başladık. Onlar aralarında konuşurken ben de her yeri inceliyordum. Hava Askeri Lisesi'nde birkaç tane bina vardı ve her biri dört kattan aşağı değildi. Bir adet koşu sahası vardı öğrenciler için. Kampüs henüz bomboştu çünkü okulların daha açılmasına bir hafta vardı. Bu arada koşu sahasını görünce gözlerim parlamıştı. Koşmayı gerçekten çok severdim, hızlı da koşardım aynı zamanda. Yürümeye devam ettik. Bir binanın içine girdik. Bir anda içime bir huzursuzluk çökmüştü. Bina çok eskiydi ve kasvetli görünüyordu. Duvarlara baktım. Mezunların fotoğrafları vardı (klasik). Kendimi havalı hissetmeye başlamıştım. Güneş gözlüğü şu an gerçekten çok iyi giderdi. Yarım saat falan tüm kampüsü gezdik. En sonunda müdürle vedalaşacağımız sırada müdür sırıtmaya başladı "Bu arada Kemal, ben Harp Okulu'na gitmedim.". Babam hayretle gözlerini kırpıştırdı. "Anlamalıydım..." dedi gülerek. Tokalaştılar. Babam "Bırak şimdi!" dedi ve adama kollarını açtı. Gülüşerek kucaklaştılar. Adam benle de tokalaşıp şans diledikten sonra babamla okuldan çıktık  ve babam arabayı kalacağım otele  sürmeye başladı. Babam yokken ben bir hafta burada kalacaktım, zaten sonra da okullar başlayacaktı ve yatılı bir öğrenci olacaktım. Okuldan uzaklaşınca babama sakince sordum. "Bana askeri liseye gittiğinden hiç bahsetmedin.". Babam sanki bu anın gelmesini bekliyormuş gibi "Askerlikle ilgili hiçbir zaman konuşmak istemedim, senin de benim gibi heveslenip liseye gideceğinden korktum. Askeri lise aslında hiç düşündüğün gibi bir yer değil. Ben çocukken..." diye başladı ama devam edemedi. Gözünden bir damla yaş süzülürken "Özür dilerim." diye fısıldadığını duydum. Üstüne gidip daha da üzmek istemediğimden sustum. Araba geniş yollarda ilerlerken bir binanın önünde durduk. Üstünde Rüya Pansiyon yazıyordu. Babam sessizce arabadan indi. Ben de peşinden giderek otele girdik. Resepsiyondaki kadının yanına gidip bir kişilik oda istedik. Kadının yanında bücür gibiydim ki ben de hiç kısa sayılmazdım. Uzunken ince olduğu için iyice uzun duruyordu. Kadın samimi bir şekilde gülümseyip "Seksen dört numara." dedi ve bir anahtar verdi. Babamla yukarı çıktık. Seksen dördün önünde durduk ve babama "Sen artık gidebilirsin baba." dedim minnettar bir şekilde. Babam gülümsedi bana sarılıp "Kendine iyi bak oğlum, arada sırada bizi aramayı unutma sakın." dedi. "Yapacağım en son şey." dedim içten bir gülümsemeyle. "Seni gururlandıracağım baba, bundan emin olabilirsin.". Babam elini omzuma koydu, "Ondan hiçbir zaman şüphe etmedim zaten."

Denizin BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin