23| Girift Hisler

3.5K 142 158
                                    

23.Bölüm: Girift hisler

Bazı hataların geri dönüşü yoktur. Bazı affedişler bazı yolları kapatır. Bazen o yollar sizi boğar, dönüp durduğunuz bir labirente hapseder ve öylece bir gün yok olmayı beklersiniz. Hayat sıradanlığını bile kaybetmiş olur. Yorulamazsınız bile çünkü bunu fark etmezsiniz. Sanırım yolumun sonu buraya çıkıyordu fakat ben o sondaki duraktan önce virajı dönmüştüm. Fazla değil çok kısa bir süre önce kendimi kaybedercesine kabullendiğim, üzerime yüklediğim yüklerin altında yaşamak sandığım bir yok oluşu sürdürüyordum.

Şanslıydım. Kalbim henüz kırılabilirliğini yitirmemişti. Hala nefes aldığım için değil, hala bu hissi tattığım için yaşıyordum.

Fakat bir yerde beni de tutan bir şeyler vardı. Bir bağ. Anlamlandıramadığım bir his her seferinde ben tam vazgeçmişken beni çekiyordu sanki. Onu her gördüğümde, ağlamamak için tuttuğum nefesler göğsümü delerken bu his boğazıma oturuyordu.

Boşanıyorduk. İki taraf için de onaylanmış bir gerçekti. Fakat neden hala gidemiyorduk? Neden hala kafemdeydi? Neden dakikalardır onu izliyordum?

İşte buna verecek bir cevabım yoktu.

Hem gidiyor hem de bir parçamı onda bırakıyordum sanki. Evet, belki de buydu. Anlamlandıramadığım o kocaman, boğazıma sarılan his buydu.

“Abi hadi gidelim.”

Melisa’nın kendisine seslenmesiyle ikimizde girdiğimiz o tuhaf durumdan çıkmayı başarmıştık. Kafamı çevirip Yusuf’a döndüm. O, kapıdan girdiği andan itibaren tüm odağımı kalbimi defalarca kıran adamda bırakmıştım. Aramızda normal bir ilişki olsaydı belki de Yusuf’u onunla tanıştırabilirdim. Ama değildi. Bizim hayatımız binlerce belkiyi taşıyan gereksiz bir kabustan ibaretti. Uyanmamız gerekiyordu. Uyanmalı ve bu anlamsız, sonu olmayan şeyi bitirmeliydik. “Hoş geldin. İstediğin masaya geç, ben hemen geliyorum.”

“Tamam.” dedi kafasını onaylarcasına sallayıp, az önce kalktığımız masaya ilerledi. Adımları Doruk’un önünden geçerken kısa bir duraksama yaşasa da uzun sürmedi. Bunun nedeni Doruk’un anlamsız bakışları olmuştu.

Ona takılan bakışlarımı fark etmiş olmalı ki, “Sen geç, geliyorum ben.” dedi, Melisa’ya hitaben. Fakat bakışlarını üzerimden hala çekmemiş olduğu için bu sözün ardındaki sinirli tınının sebebi olduğumu bilecek kadar nefret söylemi duyumsamıştım kendisinden. Sözleri Melisa’ya ait olsa da öfkesi her hücresiyle bana aitti.

Melisa, elini Doruk’un koluna genişçe sararak, “Abi, lütfen.” diye mırıldandı çıkması an meselesi olan tartışmayı önlemek adına.

Fakat Doruk umursamadı. Melisa’nın kolunu saran parmaklarını nazikçe çözdü. “Geliyorum.”

Melisa’nın bakışları yüzüme ulaştığında kafamı onaylarcasına salladım. Aramızdaki garip elektrikten onun da pay almasını istememiştim. “İyi akşamlar.” diye mırıldandı, sessizce. Ardından çok beklemeden kafenin çıkışına ilerledi. Kafenin cam kapısı ardından yavaşça kapandığında derin bir nefes alarak bakışlarımı yeniden kısa bir süreliğine üzerinde gezdirsem de çabuk toparlayarak arkamı döndüm. Gitmek için hareketlendiğim anda bir zamanlar duymak uğruna ne uğraşlar verdiğim şimdilerde ise kaçtığım o erkeksi sesi yükseldi: “Konuşmamız lazım.”

Durdum. Az önce aldığım nefes göğsümdeki her noktaya yavaş yavaş inerken her hücreme kadar hissettim. Arkamı dönmeden, “Konuşacak bir şeyimiz yok.” diyebildim. Sanki onda bir büyü vardı. Neden bilmiyordum ama onunla konuşurken sanki yıllardır ağlıyormuş gibi hissediyordum. Sanki yıllardır dinmeyen gözyaşlarım vardı. Oysa ki değildi. Babam öldüğünde bile acımı yaşayamamış olan ben, ona yenilirken kendimi aciz hissediyordum. Bu, kalbimi orta yerinden bıçaklamakla eş değerdi. Akan kan yine onun için, yeni bir yara alabilmek uğruna kalbimi yeniliyordu sanki.

SYMPHONY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin