Havanın griliğinin yansıması eşliğinde adımlar atıyorum. Yavaş ve sessiz. Üzerimde beyaz bir elbise var, usulca esen rüzgarın eteklerini uçuşturduğu. Saçlarımın tenime değişini hissediyorum. Kulağımda uğuldayan sessizliği. Adım atmamın önüne geçiyor görünmez bir engel. Duruyorum, gri havanın tüm sisleri arasında. Adım atamıyorum. Sonra adım sesleri duyuyorum gittikçe yükselen. Kalbimde hissettiğim adım sesleri tüm sesleri bastırırken bir gölge görüyorum gözlerimin önünden geçen. Başımı kaldıramıyorum yerden. Elimi tutan bir el hissediyorum. Heyecanlanıyorum, tüm hücrelerime kadar.
Bir koku sarıyor tüm benliğimi. Daha önce hiç bu kadar huzur veren bir koku duymadığımı farkediyorum. Başımı kaldırıp bakamıyorum elimi tutan kişiye, içimde kopan fırtınanın sebebiyle. Anlam veremiyorum olanlara. Sadece gölgeye bakıyorum. Grinin üzerinde oluşan simsiyah gölgeye. O el, elimden tutarak beni yavaşça çekmeye başlıyor. Onunla birlikte yürüyorum.
Korku kırıntılarını silip atan huzur verici koku eşliğinde yürümeye devam ediyorum. Gri hava yerini siyaha bırakırken içimi bir tedirginlik kaplıyor. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyor.
Bir çığlık sesi duyuyorum. O zaman, yerden kaldırabiliyorum başımı. Ellerim titrerken etrafima bakıyorum. Bakışlarımı elime çevirdiğimde elimi tutan o eli göremiyorum. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Hava git gide kararıyor. Kendi etrafımda dönüyorum. Çığlık sesleri artmaya başlıyor. Kulaklarımı kapatıyorum. Gözlerimden yaşlar akmaya başlıyor. Çığlık sesleri her yeri kaplıyor, korkuyorum.
Başım dönmeye başlıyor. Etraf gittikçe daha çok kararıyor. Yere düşüyorum. Yerin soğukluğu tüylerimi ürpertiyor. Göz kapaklarım istemsiz bir şekilde kapanırken çığlık seslerinin kesilmesini istiyorum. Gözlerim elimi tutan elleri aramak istiyor ama göz kapaklarım ona izin vermiyor.
Karanlık içinde boğulurken, korkuyorum. Tüm hücrelerime kadar.