Gözlerim sabit bir noktaya bakarken yürümeye devam ediyordum. Üzerime nefesini bırakan rüzgardan sonra hırkamı kendime daha çok çektim ve gözlerimi sabit noktadan ayırıp etrafıma baktım. Birbirine bitişik olan bu çok katlı binaların ne kadar kötü durduğunu bir kez daha geçirdim aklımdan. Benim oturduğum yerdeki gibi değildi hiç bir ev. Gerçi artık oturduğum ev, o ev değildi ya. Taşınmıştık herşeyimizi, mutluluğumuzu, anılarımızı bırakıp. Sadece evimizi değil hayatlarımızı da taşımıştık bu yeni şehre. Burada ki her bir evin soğukluğunu hissettim üzerimde. Oysa eski evim böylemiydi? Küçüktü ama yetiyordu bize. Bu soğuk ve büyük binalardan daha çok ısıtıyordu bizi. Son bir haftadır tekrarladığım o kelimeyi tekrar söyledim: "Özlüyorum."
Bu kelimenin kısa oluşuna bakmayın. Birçok anlam içerir aslında. Yaşanmışlıkları getirir aklınıza, kahkahalarınızı, sevinçlerinizi. Orada ağlamak bile güzeldi. Kızınca kaçıp gittiğim, yapmak için 3 ay tatilimi verdiğim ağaç evim, oraya gittiğimde beni her yerde arayıpta bulamayışları güzeldi. Kaçıp kaçıp kafamı dinlerdim orada. Huzur verirdi bana. Ama artık eskide kalmıştı değil mi? Artık kaçıp gidebileceğim bir ağaç evim yoktu.
Bu düşüncelerden sonra ayaklarımı sıkan ayakkabılarıma baktım. 'Artık beni yenilemelisin' diyordu bana. Ayakkabılarıma bakıp onları en kısa zamanda yenileyeceğime söz verdikten sonra sırtımdaki çantamı çıkartıp içinde su şişemi aramaya başladım. Çantamın içinde defterimin altına saklanmış olduğunu görünce sonunda buldum düşüncesiyle gözlerim parlarken bir hıçkırık sesi duydum. Su şişemi çantamın içine geri attıktan sonra etrafıma bakındım. Hıçkırık sesi bir kez daha kendini duyurduğunda gözlerimi çöp konteynırlarına çevirdim. Sesin geldiği yer orasıydı. Yavaşça ilerlerken içimi bir tedirginlik kapladı. Ama ayaklarım ve merakım aklımı dinlemeyerek ilerlemeye devam etti. Çöp konteynerlarının önüne geldiğimde cesaretimi toplamaya çalışıp başımı bu teneke yığınlarının yan tarafına çevirdim.
Bacaklarını kendine doğru çekmiş ve ağlayan genç bir erkek gördüm. Şaşırmıştım. Neden ağlıyordu burada? Yanına daha çok yaklaşıp diz çöktüm. Beni farkettikten sonra korkup ayağa kalkmaya çalıştı. Onu durdurdum ve bir kaç kere "Sana zarar vermeyeceğim." diyebildim. Çocuğun benim ona zarar vermeyeceğimi anlaması birkaç saniye sürdü. Zaten istesemde onun kadar cüsseli birine zarar veremezdim. Gözlerini bana doğru çevirdiğinde gözlerinin ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Mavinin her tonunu barındırıyordu sanki. Bana neredeyse bir dakika boyunca baktıktan sonra yerine oturdu.
" Neden ağlıyorsun? " dedim gözlerinin rengine hayran kalmış bir şekilde bakarken. Bana cevap vermeyip başını dizlerinin arasına koyduktan sonra daha yüksek sesle ağlamaya başladı. O anda çocuğun üzerinde olan tişörtün yeni okulumun tişörtü olduğunu farkettim. Bugün yeni okulumda ilk günüm olduğu için çocuğu ilk kez görmem normaldi. Başını kaldırıp tişörtün amblemine baktıktan sonra bir kez daha emin oldum. Çocuğun kolundan tutarak kaldırmaya çalıştım. Ağlamaktan güçsüz düşen bedeniyle bana fazla direnemeden ayağa kalktı. Koluna girip taşımaya başladım gözleri mavinin her tonunu bulunduran çocuğu. Bana nereye gidiyoruz diye sormadan eşlik etti. Bedeni her ne kadar güçsüz düşmüş olsa da ağır birisiydi. Ve ben onu taşımakta güçlük çekiyordum.
Onun nereye gidiyoruz diye sormadığı yer yeni okulumdu. Çünkü onu götürecek hiç bir yer bilmiyordum. Yeni okuluma daha havalı girmeyi planlamıştım ama olmayınca olmuyordu demeki ki. Çünkü 15 dakikadır neredeyse 70 kilo olan bu çocuğu taşımaya çalışıyordum. O ise bana hiç yürümemizde yardımcı olmayarak kendini bana bırakmıştı. Okulun bahçesine giriş yaptığımızda başını yerden kaldırdı yeni okulumda ilk karşılaştığım kişi. Ve 15 dakikadır kendi güçsüz kalmışlığını bana aktarmak istermiş gibi tüm ağırlığını benim üzerime bırakan çocuk gitmiş yerine enerji dolu biri gelmişti. Korkuya kapıldığını belli eden bir yüz ifadesiyle birlikte kolumdan çıkarak koşmaya başladı. O anda bağrışmalar başladı :
"Abi Kuzey kaçıyor !"
"Tutun onu."
"Koşun! Yakalayın."
Bir sürü kişi aynı anda koşmaya başladı. Ne olduğunu anlamaz bir şekilde bende arkalarından gittim. Bağrışan kişilerden bu yeni okulda ilk karşılaştığım kişinin adının Kuzey olduğunu duyabilmiştim. Koşanlar Kuzey'i yakalamışlardı. Bende koşmaya başladım. Kalabalığa ulaştığımda ne olduğuna bakmaya çalıştım ama göremedim. İnsanları ittirip öne geçtikten sonra bir kişinin Kuzey'i yumrukladığını gördüm. Bunu neden yaptığımın farkına varamasamda Kuzey'i yumruklayan kişinin kolundan tuttum. Hışımla yüzünü bana çeviren kişinin fazla yakışıklı olduğunu düşünmüştüm. Ama şuan bunu düşünmemem gerekti değil mi?
"Ne yapıyorsun ya geberticeksin çocuğu!" diye bağırdım. Bugün yaptıklarıma inanamıyordum. Bir kavganın içine girip yumruklayan pozisyonunda olan bir kişiyi durdurmuş ve ona bağırmıştım. Aklım bana 'kaç' emri verirken ayaklarım ona direniyordu. Kuzey'i yumruklayan kişi :
- Bana bak eğer burdan defolmassan çok kötü olucak. diye bağırdı. Ağzım açık bir şekilde 21. yüzyıl kabadayısına bakıyordum.
- Hadi ya ne yapıcaksın? Yoksa beni de mi yumruklayacaksın. diyebildim hızla atan kalbime karşılık fazla soğukkanlı davranmıştım.
- Senin için düşündüğüm şeyler yumruklamakla çok zıt şeyler güzelim. diyip yüzüne sinsi bir sırıtış yerleştiren serserinin cümlesinin altındaki anlamdan fazlasıyla korkmuştum. Yüzünde ki sırıtışın yerini öfkeli bir yüze bırakarak Kuzey'e dönüp kafa attı. Kuzey'in yüzü kan içinde kalmıştı. Eğer bir şey yapmazsam kan kaybından ölebilirdi. Son bir cesaretle tekrar engel olmaya çalıştım. Yumruklarının arasında bir eliyle beni ittirdi ve yere düştüm. Serseri diye nitelendirdiğim kişi Kuzey'i bıraktıktan sonra :
- Alın şu iti! diye bağırmasıyla bir kaç kişi gelip Kuzey'i aldı. Ben ise yerden kalkmaya çalışıyordum. Yerden kalktığımda karşımda bana bakan öfkeli bir yüz gördüm.
- Şimdi sıra sende güzelim.
Söylediği cümleyle arkaya doğru adım atıp kaçmaya çalıştım ama bileğimden tutup beni durdurdu. Bileğimi sanki parçalara ayırmak istercesine sıkıyordu. Boşta kalan elimle tokat attım. Bir anlık boşluktan yararlanıp koşmaya başladım ama beni tekrar yakaladı. Hatta bu sefer Bileğimi tutmak yerine başım omzundan aşağı sarkıcak şekilde beni omzuna attı. Çırpınıp sırtına vurmak hiç bir işe yaramıyordu. Çevreden yardım istiyordum ama hiç kimse sesimi duymuyormuş gibi yardıma gelmiyordu. Bu serserinin beni nereye götürdüğünü bilmiyordum. Elimden sadece bağırıp çığlık atmak geliyordu.Ben böyle çırpınırken çığlıklarımın arasında korkmamı arttıracak bir ses duydum.
"Sakin ol asi kız. Sadece biraz eğlenicez."
--------------------------------------------
Arkadaşlar multimedya'da hikayemizin kahramanı var :) :) :)