ı.

776 41 8
                                    

𔓘

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

𔓘

"Olivia! Tanrı aşkına topu nereye atıyorsun?"

Alt dudağımı dişlerimin arasında ezerken hızla avuçlarımı iki yanağıma doğru bastırdım. Sarı topun bahçemizden çıkıp yan taraftaki komşumuzun bahçesine düşüşünü izledim. Ablamın sinirle seğiren yüzünde dolaştı kaçamak bakışlarım.

Oyun alanının yani bahçemizin köşesinde oturmuş elinde ki portakalı soymayan çalışan kuzenim Laura olayların başından beri attığı tiz kahkahasını sonlandırdı. Konuşmamak için ağzına tıkıştırdığı portakalı ile yüzüme bakmaya başladı.

Biraz önce yüzünün her karışına sinir depolamış olan ablam, kendini yeşil çimlerin üstüne bırakarak güneş ışınlarının tenine temas etmesini sağlamıştı. Kollarını iki yana açarak kendini geriye atmıştı. Şimdi tüm vücudu çimlerin üzerine seriliydi.

"Git ve o topu al." dedi bakışlarını üzerime yönlendirirken. El mahkum şekilde kafamı salladım. Avuçlarımı yanaklarımdan ayıralı çok olmuştu da, sertçe dişlediğim dudaklarımın acıdığını yeni hisseder olmuştum.

Arkamı dönüp kahverenginin en iğrenç tonlarından birine boyanmış çitlere doğru yürümeye başladım.

Portekiz'in, Atlas Okyanusunun kıyı kesimlerine vurduğu Lizbon'un yakınlarında ki bir yazlık kasabasında yaşıyorduk. Haziran, temmuz ve ağustos üçlemesinde vaktimizin çoğu burada geçiyordu. Sonbahar döneminde başkente dönüyorduk. Ailemin mevsimlere karşı olan takıntısı yüzünden Portekiz de seyahat etmediğimiz şehir kalmamıştı. En sonunda bizim için mükemmel denilen bu kasaba da yaz aylarımızı geçirir olmuştuk.

Hatrı sayılar kadar zengin ve yabancı insanlar vardı bu kasaba da. Her iki yanımızda bulunan yazlıklardan birinde Yahudiler yaşıyordu. Anne, baba ve yermisini çoktan geride bırakmış bir oğulları ile. Diğer yanımızda ise Kore'den yazın tatile gelen bir aile vardı, ebeveynler ve iki erkek oğulları ile dört kişilik bir çekirdek ailelerdi. Sarı topun düştüğü bahçe ise onların bahçesiydi.

Bunun için şükretmem gerekiyor muydu bilmiyorum ama Yahudi komşularımızın bahçesine düşse topumuz, gidip gitmemek arasında düşünürdüm. Çünkü o adamın yüzü her zaman sinirliydi, annesinin karnından öyle doğmuş olmalıydı.

Kendi bahçemizden çıkıp yan komşumuzun bahçesine girdiğimde gergince verdiğim nefesi gergin bir şekilde tekrardan ciğerlerime doldurmuştum. Ağustos güneşin son demelerine kadar ısıttığı yaz günlerinin sonundaydık. Her evin arka bahçesinde bulunan havuzun kenarı bu aile için boştu. Yeşilin her tonuna ev sahipliği yapan yapraklar şimdilerde bir bir yeri boyluyorlardı. Yaz gecelerinde festivale ev sahipliği yapan bu gürültülü ortam şimdi daha korkunç bir sessizliğe bürünmüştü.

Çitleri geçip bahçenin içine doğru yürümeye başladım. Her ev aynı şekilde yapılmıştı, aynı müteahhit aynı mühendis tarafından planlanıldığı gibi. Çitleri geçtiğimden beri bir oraya bir buraya sallanan ellerimi önümde birleştirip yürümeye devam ettim.

sincerity is scary 𖤐⭒๋࣭ ⭑ kim hongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin