"Gerçekten onu tanımıyor musun? Dostum, nerede yaşıyorsun sen, bir mağarada mı?"
Sunghoon göz devirdi ve telefonu tutan elini hafifçe sıktı. "Evet, tanımıyorum. Bu yüzden seni aradım zaten."
Telefon hattının diğer tarafındaki çocuk iç çekti. "Bak bundan daha iyi işlerim var ama.. neyse. Kim Sunoo okulumuza bu yıl geldi. Nereden geldiğini kimse bilmiyor, sanırım bizden büyük. Reşit olduğunu söyleyen birilerini duymuştum."
Telefonu tek eliyle tutup eğildi ve deftere hızlıca 'reşit? Nakil olmuş' yazdı. Sunghoon ilk defa ciddi bir şey yazıyordu ve bunun sorumluluğunu tamamen üzerine almıştı, bu da, bazı şeyleri geleneksel yolla yapması ve doğaçlamaya bırakmaması anlamına geliyordu. Bu yüzden ilk olarak onunla ilgili bir ön izlenime ihtiyacı olduğunu düşündü ve telefona sarıldı. Günlerden cumartesi günüydü, saat 9'a yeni ulaşmıştı.
"Tek başına yaşadığını duydum. Çok neşeli biri. Sanki onu üzen hiçbir şey yokmuş gibi, sürekli gülüyor. Ama onu yakından tanımıyorum, yani bundan başka bildiğim bir şey yok. Ama eminim Riki sana onunla ilgili daha çok şey söyleyebilir."
"Numarasını verebilir misin?"
Hiç zaman kaybetmeden telefonu kapattı ve defterine karaladığı numarayı tuşladı. Öyle hızlı yazmıştı ki 546 sayıları üst üste gelmişti, numarayı çözmesi birkaç yarım dakikasını aldı. Ama telefonun açılması o kadar uzun sürmedi. Telefonun ucundaki Riki uykulu bir ses tonuyla konuştu. "Buyurun?"
"Merhaba, Riki. Ben Park Sunghoon. Aynı okuldayız. Numaranı 3. sınıftaki Jay'den aldım."
"Kim olduğunu bilmiyorum." Telefonun ucundan bir iç çekme duyuldu. "Ona numaramı başkalarına vermemesini söylemiştim. Ne istiyorsun?"
"Rahatsız ettiğim için özür dilerim, yalnızca sana Kim Sunoo hakkında bir şeyler sormak istemiştim. Onu tanıyor musun?"
"Ne? Kim, kim?"
"Kim Sunoo."
"Ha, 4-4'teki gökkuşağı mı? Şöyle böyle tanıyorum onu. Ne soracaksın?"
Sunghoon onun dediği cümleyi olduğu gibi yazdı. "Onun hakkında bana neler söyleyebilirsin? Onu tanımaya çalışıyorum."
"Yani ne diyebilirim ki?" Riki ensesini kaşıdı ve ardından duyulabilecek bir sesle esnedi. Ancak açılması ve onun hakkında konuşmaya başlaması çok da uzun sürmedi. "Duyduğuma göre eşcinselmiş. Sevgilisiyle birlikte yaşıyormuş. Dostum, sence de bu garip değil mi? Daha 17 yaşında, adamın ondan çok daha büyük olduğunu duydum. İğrenç."
"Jay onun reşit olduğunu söylemişti."
"Belki öyledir, bilmiyorum adamım. Pek de ilgimi çekmiyor doğrusu. Kim Jiwoo'yla konuştun mu? Okuldaki bütün dedikodular ondan sorulur."
Sonraki durak 2. sınıfın meraklı ve akademik açıdan başarılı kızı Kim Jiwoo'ydu.
"Sunghoon oppa~ neden onu merak ediyorsun? Ah, sana onunla ilgili her şeyi söylerim ama karşılığında benimle bir yemeğe çıkmalısın. Benimle ve bir arkadaşımla. Benden duymuş olma ama 3. sınıflardan Soyeon senden çok fena hoşlanıyor. Tamam tamam, randevuyu kabul ettin ama, unutma! Şimdiiii, duyduğuma göre Kim Sunoo çok çok güzel bir kızla birlikte yaşıyormuş. Birileri onları aynı binaya birlikte girerken görmüş. Ayrıca ailesi çok zenginmiş. Jeju adasında bir sürü arazileri varmış ve babası eski bir milletvekiliymiş. Yolsuzluk yapmış ama bunun için hiç ceza almamış. Bu sayede zengin olmuş. Gangsterlerle çalışıyormuş. Sunoo da eski okulunda insanları kullanıyormuş. Onun eski okulundan birinden duyduğuma göre birileriyle yakınlaşıp kendisi için hediyeler aldırıyor ve sonra onları terk edip süründürüyormuş. Ama bırakmış sanırım. Şimdi öyle şeyler yaptığını duymuyorum. Başka şeyler bulursam ararım, tamam mı? Görüşürüz oppa, randevuyu unutma~"
"O hiç senlik biri değil Sunghoon-ah, daha fazla ümitlenmeden önce peşini bıraksan iyi olur. Sana asla bakmaz. Yani sen, anlarsın ya, biraz eziksin. Ona uymuyorsun."
"Tam bir sürtükmüş. Evine sürekli farklı insanlar girip çıkıyormuş. Ayrıca birini getirmediği zaman da gece yarısına kadar dışarıda kalıyormuş."
"Bir gece kulübünde çalışıyor ama ne iş yaptığını bilmiyorum."
"Onu birçok kez kütüphanede gördüm. Ödünç almıyor, yalnızca orada oturup okuyor. Bir keresinde okuduğu bir romanı görmüştüm, neydi onun adı? Şu kanlı, iğrenç hikayeler yazan adamın bir kitabıydı. Neyse işte. Bence hiç okulda göründüğü gibi biri değil. O iğrenç şeyi okuduğunu gördüğümden beri ondan uzak duruyorum. Bir psikopat olmadığını nasıl bilebiliriz ki? Ya bir gün okula bir tüfekle gelir ve hepimizi öldürürse?"
"Beni koridorda her gördüğünde selam veriyor. İyi biri sanırım."
"Yaptığı her şey rol onun. Kimse o kadar çok gülümseyemez. Eminim içinden hepimize sövüyordur."
"Yang Jungwon ile mi görüşüyorum?"
Sunghoon telefonun ahizesini tutan elini sıktı. Elindeki kalemi ahizeden çıkan sarmal kabloya dolamıştı.
"Evet."
Tuttuğu nefesini verip gülümsedi. "Ben Sunghoon. Park Sunghoon. Sen Sunoo'nun en yakın arkadaşısın ve.. sana onunla ilgili bir şeyler sormak istiyorum. Müsait misin?"
"Neden ona sormuyorsun?"
"Ben.. soracağım ama önce-"
"Önce, ne? Onunla ilgili dedikoduları mi dinlemek istedin? Sonunda ne olacak? Ona yaklaşmaya mı çalışacaksın bizden aldığın bilgilerle?"
Başını eğip defterine baktı. Bütün bir sayfa kısa yazılar ve anlamsız kelimelerle dolmuştu. 'sahte, reşit, çalışıyor, aseksuel, zengin, sevgilisi var, sevgilisi yok, gay, mafyayla bağlantılı, kibar, sevimli, çirkin, saçları doğal değil'
Birden içinde bir öfke hissetti. Midesinin içindeki bir şey kaynıyor ve buharı boğazını yakıyormuş gibiydi. Kusmak istedi. Kusmak ve bütün duyduklarını, kendisini rahatsız eden her şeyi çıkarmak istedi.
Bilinçsiz bir şekilde elindeki kalemin kapağını açtı ve ahizeyi omzuyla sabitleyip defteri tuttu, kalemi yazılarla dolu sayfanın üzerinde hızla gezdirip karalayabildiği kadar çok yazıyı karaladı. Bütün gün birbirinden farklı saçmalıkları dinlemişti ve bunu anca fark edebildiği için kendine çok öfkeliydi. Yeterince karaladığında kalemi atıp ahizeyi tuttu. "Teşekkür ederim Jungwon-ah. Ona soracağım."
Cevabını beklemeden telefonu kapattı, yere çöküp sırtını duvara verdi ve derin bir nefes aldı.
Sunoo bir insandı, öylesine bir karakter değildi. Onu tanımlamak birlikte yıllar geçirseler bile çok zor olacaktı, o zaman neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duymuştu? Gün boyunca dinlediği her cümle birbirinden farklı, birçoğu birbirinin tam zıttıydı. Elinde kalan tek şey onun ismi olmuştu, aynı en başta olduğu gibi. İsmini, son sınıfta olduğunu ve onun hayatını yazması gerektiğini biliyordu Sunghoon. Ve onunla doğru düzgün tanışmadan önce yapması gereken tek şey buydu.
İnsanlar geçirdikleri her saniye değişirler. Hangi şarkıyı dinleyeceği ile ilgili basit kararlardan, hayatlarını etkileyecek büyük olaylara kadar her konuda fikirleri değişir, evet demelerinin hemen ardından aslında istemediklerine karar verebilirler. Her saniye gelişir ve değişirler. Bu yüzden bir insanı kitap okur gibi okuyamazsın. Yazılan her şey sen okumayı bitirene kadar değişmiş olur. Sunghoon bunun daha tam olarak farkında değildi. Kendi gördüklerinden yola çıkarak onun tanınması kolay biri olduğunu düşünüyordu. Neşeli, hareketli ve popülerdi. Kompleks biri değildi. Tam da bu yüzden bir karakter oluşturmasına gerek yoktu. Karakteri tam olarak önünde duruyordu. Okulun en popüler liseli çocuğu. Bütün gençlik romanlarında bulabileceğiniz, en klişe karakterlerden biriydi. Bu durumda Sunghoon ise görünmez olan oluyordu. Popüler çocuk gelip onunla konuşana kadar kimsenin görmediği, popüler çocuk tarafından değiştirilerek gözlüklerinden ve okuduğu kitaplardan kurtulan görünmez çocuk.
Başını biraz öne eğdi ve birden arkaya atarak başının duvara çarpmasına neden oldu. "Beni değiştirmesine izin vermeyeceğim. Yalnızca iş yapıyoruz. Çocukça bir şey. O sıkılana kadar devam edecek ya da ben ondan kurtulacağım. Sonra özgür olacağım."
Öylesine konuştuğu insanlar dışında kimsesi olmayan Sunghoon, onu asıl kişiliğini görmek suretiyle fark eden tek kişi hakkında böyle düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the most suitable title for a miserable book [sunoo + sunghoon]
Novela JuvenilBu, acınası bir kitap için en uygun açıklama. 20.09.21 - []