Final

229 32 14
                                    

son pişmanlık fayda etmez, laf ağızdan bir kere çıkar ve benzeri şeyler..

-

Ekin'le kitap fuarında dolaşıyorduk. Etraf ana baba günü gibiydi. İster istemez ona biraz daha yakın duruyordum. Bu halimi görünce gülümsedi. Elimi tutup öyle yürümeye devam etti. Ben de onun elini tutuyor olmaktan gayet memnundum.

Birlikte bir stanta doğru ilerledik. Kitaplara bakınırken bir anda heyecanla bana döndü. "Hadi birbirimize en sevdiğimiz kitabı hediye edelim. Sürpriz olsun." dedi.

Sonra kısa süreliğine ayrılıp birbirimize kitap baktık. En sevdiğim kitap neydi onu düşünüyordum. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. İşte o sırada Livaneli'nin 'Serenad' kitabını gördüm. En sevdiğim kitap olabileceğini düşündüm ve hemen aldım. Kenarda duran kartpostallardan da bir tane aldım. Belki kitabın içine bir tane koyarsam onun için daha iyi bir sürpriz olurdu.

Kenarda bir yerde karpostalıma yazı yazdım ve onu kitabın arasına koydum. Sonra Ekin'i bulmak için gezinmeye başladım. Bu kalabalık ve büyük mekanda onu bulmak zordu. Etrafıma bakınıyordum.

"Beni mi arıyorsun?" diye bir ses duydum. Elbette Ekin'in sesi olduğunu hemen anladım. Beni çıkışa yönlendirdi. Sanırım bu gürültüden kurtulmak en doğru seçenek olacaktı.

Arka kapıdan çıkıp kimsenin olmadığı gölgelik bir yerde, bir ağacın altına oturduk. Bana gülümseyerek bakıyordu. Elindeki kitabı bana verdi. Lila renkli bir kapağı vardı, ağlamaklı bir adam ve kadın resmi vardı. Üstünde de 'Uğultulu Tepeler' yazıyordu. Parmaklarımı kapakta gezdirdim. Beni bu kadar mutlu eden bir şey olmamıştı hiç. Sevinçten içim içime sığmıyor, aldığım en güzel hediyeyi evin neresine koysam diye düşünüyordum. Gözlerimi kitaptan kaldırıp ona baktığımda gülüşünün daha da büyüdüğünü gördüm.

Hemen titreyen ellerimle kendi kitabımı ona doğru uzattım. Kitabı inceledi, belli ki kalın bir kitap seçmiş olmam hoşuna gitmişti. Kitabın içini açtığında kartpostalımı gördü ve gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Onu hiç böyle heyecanlı görmemiştim. Eli ayağına dolaştı. "Kitabını açsana." dedi.

Merakla elimdeki kitabın ilk sayfasını açtım. Karşımda üstünde gemi resmi olan bir kartpostal görünce ben de aynı şaşkınlık ve mutlulukla ona döndüm. Beni omuzlarımdan tutup suratıma yaklaştı. Biraz sarstıktan sonra "Birbirimize söylemeden aynı şeyi düşünmüşüz." dedi.

O kadar yakınımdaydı ki zaten halihazırda var olan mutluluğum daha da coşkulu bir şekilde midemin ağrımasına sebep oldu. Kendisi de bana ne kadar yakın olduğunu fark etti, buna rağmen geri çekilmedi.

Omzumda duran ellerinden birini yanağıma çıkardı ve tıpkı çok değer verdiği bir şeye dokunurmuş gibi okşadı. Derin nefesler eşliğinde onu izliyordum. Ne yapacağını merak ediyordum. Bana daha da yaklaştı, dudaklarını yavaşça benimkilere değdirdi. Durgun ve duygu yüklü bir öpücük, aynı zamanda da benim ilk öpücüğümdü. İnip kalkan göğsünü hissedebiliyordum. Kollarıyla beni sıkıca sardı, nazikçe öpmeye devam etti.

..

Ekin masadan kalkıp gittiğinde kitabı önümde bırakmıştı. Ne demekti bu?

Yıllar içinde bu kitabı üç kez okudum ama artık onu istemiyorum mu demekti? Beni hiç sevmeyen biri bunca yıl neden bu kitabı yanında taşımış, neden defalarca kez okumuştu? Neden şimdi terk ediyordu beni? Madem terk edecekti, neden daha önce yapmadı? Neden beni her defasında daha da, daha da çok üzüyordu?

Garson gelip omzuma dokundu. Elindeki peçeteyi bana uzattı. "İyi misiniz?" diye sordu. O an gözlerimin şelale gibi aktığını fark ettim. Hıçkırıklar eşliğinde kafamı iki yana salladım ve peçeteyi aldım.

Kalbim acıyordu. Haykırmak istiyordum. Nefes aldıkça ciğerlerime cam kırığı gibi şeyler batıyordu. Yıllarca belki gelir diye beklediğim adam gelip, bana alenen veda etmişti. Bundan sonra neyi bekleyecektim ben? Bu sondu.

Genç "Lütfen sakin olun. Sizin için ne yapabilirim?" diye sordu. Gülümsemeye çalıştım ama bir hıçkırık daha kaçtı ağzımdan.

"Bana bir sıcak çikolata getirir misin?" dedim. Kafasını sallayıp yanımdan uzaklaştı. Kafede kimse kalmamıştı, saat kaç olmuştu bilmiyordum. Yağmur tamamen dinmiş, rüzgar da esmiyordu. Ben ne kadar çalkantılıysam etrafımdaki dünya da o kadar sakindi şu an.

Elim önümde duran kitaba uzandı. Onu kendime çektim. Ekin'den bana kalan son şey buydu artık. Kapağını açtım, içindeki kartpostalı görünce daha da çok ağladım. Aşina olduğum el yazıma baktım. Derin bir nefesin ardından okumak için gücümü toplamıştım.

"Senden kopamıyorum. Bu davranışlarım seni üzüyor biliyorum. Arkadaşlığımı seviyorsun ve daha fazlasını istemem seni rahatsız ediyor. Özür dilerim Ekin. Ben her zaman seni seveceğim. Ve her zaman senin de beni seveceğin günü bekleyeceğim. Hem de bu senin bahsettiğin gibi bir arzu meselesi de olmayacaktır, eminim."

Sonra bir not.

"Bir gün gelir de beni çok üzdüğünü düşünürsen eğer. Ben seni terk edemiyorum, sen beni terk et."

---

ekin, ben hala aynı yerdeyim.

bıraktığın yerdeyim,

uğultulu tepeler'de.

not: yıllar önce lisedeyken yazmışım bunu da. allah senin belanı versin, yolda karşıma çıksan suratına tükürürüm. her kitabın içindesin, her cümlede payın var ve SİKTİĞİMİN KİTABINDAKİ tüm cümleler senin kurduklarınla birebir aynı olmasına rağmen ve sen BENİ NASIL BULACAĞINI adın gibi bilmene rağmen hala ya okumuyorsun ya da uzaktan izliyorsun. SEN BENİ TERK ETTİĞİNİ SANIYORSUN ama senden sonra yazdığım onlarca kitap bunun aksini kanıtlıyor. siktir git çık aklımdan ya. (kitabı tekrar okuyunca gelen o sinir.)

bu gece seni terk ediyorum. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin