T-tost..

70 2 2
                                    

 Babam gece eve çok geç geldi. Kuş uykumun arasında duydum kapının sesini. Kim bilir nereden geliyordu. Bu saate kadar çalışacağı bir işi yoktu ki. Ben annemi özledim diye deli gibi ağlamak ve onu tekmelemek istiyordum. İçimde bir türlü dolduramadığım bir boşluk vardı ve ben bundan nefret ediyordum. Yatağımın sağ tarafında duran komodinin üzerindeki sarı ışıklı gece lambası, onun hemen altındaki çerçeveyi aydınlatıyordu. Uzanıp onu elime aldım ve sırt üstü dönerken gözlerimden kurtulan bir yaş şakağıma kaydı.

Bu, annem sağlıklıyken çekildiğimiz son fotoğraftı. Bu, annemle son fotoğrafımızdı. Çünkü bir daha çekilmedik, istemedim. Annemi o zayıf, halsiz haliyle değil de, bu mutlu, dinç haliyle hatırlamak istedim. Gerçi o hali aklımdan çıkmıyordu ama zamanla silinip gideceğini biliyordum. Bunun için üzülmeyecektim çünkü istediğim buydu.

Bir süre daha fotoğrafımızı göğsüme bastırıp gözyaşı döktüm.

Uyandığımda alarmım kulağımın dibinde çalıyordu. Hatta neredeyse bağırıyordu. Acıyan gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım ve alarmı tek hareketle kapattım. Yataktan kalkıp hazırlanmak bana asır gibi gelmişti. Ayaklarım okula gitmek istemiyor, evde hareketsiz kalmak istiyorlardı. Ama onları dinleyemezdim. İç çekip ince hırkamı da üzerime geçirerek odamdan çıktım.

Koridorda yürürken evi incelemeden edemedim. Odasının kapısı kapalıydı. Gece her nereden geldiyse, baya geçti. O yüzden uyuyor olmalıydı. Kendi kendime omuz silkip evden çıktım.

Otobüs durağı neredeyse öğrenciyle doluydu. Gözlerimin onu araması büyük bir saçmalıktı değil mi? Özel bir şoförü ve arabası vardı. Hem olmasa bile,  Buket'in söyledikleri uzak durmam için yeterliydi. Dün konuştuklarımızı kendime bir kez daha hatırlatıp gelen otobüse bindim. Hayatımda yeni sıkıntılara yer yoktu.

Okulun yakınındaki durakta indiğimizde direk okula girip sınıfa yürüdüm. Arkadan gelen bir beden hızla yaklaşıp koluma girince yerimde sıçrayıp çığlığımı yuttum.

"Dur bakalım asker, bu ne acele?"  Ona bıkkın bir bakış atıp benimle yürümesine izin verdim.

"Ödümü kopardın Buket." Dediğimde kıkırdadı.

"Öd nasıl bir şey? İp mi? Yani..koptuğuna göre?" ona kızmaya çalıştım ama başaramayıp kahkahasına eşlik ettim. Mizahı bu şekil olan insanlara bayılıyordum.

"Bak seninki." Dediğinde kaşlarımı çatıp çenesiyle gösterdiği yere baktım. Aramızda yaklaşık 20 adım vardı. Elleri ceketinin cebinde yavaş yavaş yürüyordu. Sanki ona baktığımı anlamış gibi bana baktı ve yanımdan geçip gidene kadar bakışlarını benden ayırmadı. Bu ürkütücü ve aynı zamanda etkileyiciydi. Buket beni durdurup önüme geçti.

"Az önce olan şeyi sadece ben görmedim değil mi?" dedi ve gözlerini irileştirdi. "Yoksa anlatmam çok zor olacak." Kafamı allak bullak etmişti.

"ne oldu ki?" dedim 'ben safım' der gibi çıkan ses tonumla.

"Cansel'den bahsediyorum." Dedi fısıldayarak.

"neden fısıldıyorsun?" gülmeme engel olamadım. Komik görünüyordu. Omuz silkip gözlerini devirdi.

"bilmiyorum, o çocuktan korkuyorum." Dedi. Böyle dedikçe beni de korkutuyordu. Oflayıp kolundan çekiştirdim.

"her neyse, hadi gidelim."

Üçüncü dersin sonunda açlıktan midem kazınırken kantine gitmemek için direniyordum. Ya üşeniyordum yada çekiniyordum. Ama insanlar etrafımda bir şey yedikçe midem resmen deliriyordu. Öğle arasına daha iki saat vardı ve ben açlıktan ölerek rezil olabilirdim. Sonunda midem bana söz geçirmeyi başardı ve sınıftan çıkarak kantine indim. Masalarda oturup kahkaha atan birkaç gruptan başka kimse yoktu.
Kafamı camdan içeriye uzatıp, "merhaba?" diye seslendim. Ve daha sonrasında çıkıp gelen görüntü oldukça garipti. Ben bir teyze veya amca bekliyordum. Bir Cansel değil.  Gözlerini bir süre üzerimde gezdirdikten sonra tedirgince, "merhaba." dedi.

Son KezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin