Ygs'nin ardından anca atabildim bölümü :/ İlk İthafım hikayeme ilk yorum yapan Hatice İsmetoğlu'nun :***
Lise hayatımın 3. Yılına yeni giriş yapmıştık. Babam beni ve içini dolduramadığım iki bavulumu alıp İzmir’e getirmişti. Babamla bir türlü kuramadığımız iletişim ağımız, annemin ölümüyle iyice kopmuş, neredeyse bağlanamaz hale gelmişti. Ah, emin olun, umurumda bile değildi.
Annem bir ay önce kanser yüzünden öldü. Öleceğini biliyordum, hem de tam iki senedir. Ama bu her şeye kendimi hazırladığım için güçlü olduğum anlamına gelmez değil mi? Çünkü benimkisi sadece anne değildi. Beni hayatta tutmaya yarayan güç kaynağım ve tek en iyi arkadaşımdı.
Bavulları arabanın bagajından indirmeye çalışan babama yan gözle baktım. Annem gibi biri, böyle bir adamı nasıl sevebilmişti? Ona sormuştum, “severek mi evlendiniz?” diye. O da, “evet, babanı çok seviyordum.” Demişti. İç geçirip omzumu apartmanın giriş kapısına dayayarak ayağımla ritim tutmaya başladım. Babamın bavullarla cebelleşmesine yardım edecek değildim.Yaklaşık 15 dakika sonra dairemize çıkabildiğimizde, ona tek bir kelime bile etmeden bavullarımı alarak odama gittim. Bana sormadan bir ay içinde herşeyi ayarlamış, iki gün önce de bana gideceğimizi, istiyorsam arkadaşlarımla vedalaşabileceğimi söylemişti. Tek arkadaşım Aslı’ydı. Onu arayıp gideceğimizi söylediğimde benden daha çok şaşırdı. Doğduğumdan beri İstanbul’da, aynı evde yaşamış, büyümüştüm. O kadar garipti ki!
Bunları düşündükçe o adama karşı olan olumsuz hislerim gittikçe gün yüzüne çıktı. Dudak büzüp sade döşenmiş odamda gözlerimi gezdirdim. Büyük ihtimalle bu odaya hiç ısınamayacaktım.
İlk bir saatimi bavulumdaki kıyafetleri önce renklerine, sonra kumaşlarına ve sonra da mevsimlerine göre ayırmaya harcadım. Yani sonuç, kıyafetlerim mevsimlerine göre ayrılmıştı. Sonraki 1 buçuk saatim, kitaplarımı duvara sabitlenmiş raflara dizmemle geçti.Odayı tekrar kendi isteğime göre düzenleyip diğer bütün işlerimi de hallettikten sonra çoktan akşam olmuştu. Babam bir kere bile odaya gelmedi ve bende hiç odadan dışarıya çıkmadım. Evde olup olmadığını bile bilmiyordum.
Karnımın açlığını sonraya saklayıp duşa girdim. Odamın içinde bir banyo olduğu için sanırım ona teşekkür edebilirdim. Ve elbette ki bu içimden geçirdiğim bir teşekkür olurdu.Odadan saatler sonra çıktığımda karanlık koridor bana ürkünç göründü. Evden hiç ses gelmiyordu. Adımlarımı hızlandırıp evin içine göz atarak mutfağa gittim. Normal bir apartman dairesiydi.
Mutfağın ışığını açıp direk buzdolabına yöneldiğimde, midem kendini belli etmek ister gibi güçlü bir sesle tekrar guruldadı.
“sakin ol..” diye mırıldanıp dolabı açtım. Ama yiyecek hiçbir şey yoktu. HİÇBİR ŞEY! Babamın beni açlıktan öldürmek gibi hain planları olabileceğini düşünüp kaşlarımı çattım. Saçmalıyordum, evet. Mutfağın duvarındaki saate baktığımda henüz 8 buçuk olduğunu gördüm.
Odama geri dönüp üzerime hırkamı aldım. Marketin yerini tam olarak bilmiyordum ama sanırım bulabilirdim. Kapının yanına gittiğimde anahtarın asılı olduğunu gördüm.Dışarıda yaz soğuğu vardı. İzmir’e daha önce hiç gelmemiştim ama çok güzel bir şehir olduğunu biliyordum. En kısa zamanda gezmeliydim. Ama ondan önce benimle gezecek bir arkadaş bulmam gerekiyordu. Bu can sıkıcıydı. Herkese güvenmek gibi saf bir özelliğim vardı ve bundan hiç memnun değildim.
Yaklaşık 20 metre yürüdükten sonra uzaktan bilindik bir marketin ışıklı tabelasını görünce gülümsedim. Marketin yerini bilmek nedense güzel bir duyguydu. Aç kalmayacaktım.
Markete girip yavaşça gezinmeye başladım. Kurt gibi açtım ama acelem yoktu. Yanımda fazla para olmadığından pek bir şey almayı düşünmüyordum. Dondurulmuş ürünlerin olduğu bölüme gidip pizzalara göz gezdirmeye başladım.
Seçtiğim pizzanın fiyatına bakmak için başımı kaldırdığımda gözlerini kısmış bir çocuğun bana baktığını gördüm. Çilli bir yüzü ve renkli gözleri vardı. Gözlerinin rengini anlamamıştım ve muhtemelen benim yaşlarımdaydı. Ona birkaç saniye bakıp bakışlarımı fiyat listesine çevirdim. Bütçeme uygun olduğunu görünce onu soğuk dolaptan alıp parmaklarımı soğutmasına izin verdim.“Yanağın..” yakından gelen sesle başımı kaldırdığımda biraz önce bana bakan çocuk olduğunu gördüm. Yine aynı kısık gözlerle bana bakıyordu.
“Ne?” dedim kaşlarımı çatarak.
“Yanağında…kirpik var.” Dedi işaret parmağıyla sol yanağımı göstererek. Refleksle elimi sol yanağıma götürüp silkeledim. Kaşlarını çatıp yüzünü huzursuz bir hale soktu.
“Hayır..” deyip yanıma yaklaştı. “İzin ver.” Ben ne olduğunu anlayamamışken dondurucunun etrafından dolaşıp yanıma geldi. Elini yanıma koyup başparmağını elmacık kemiğimde gezdirdi. İzin istemişti ama ona izin verdiğimi hatırlamıyordum. Kendimi geri çektiğimde eli yanına düştü.
“Teşekkür ederim…ben..” diyecek bir şey aradım ama bulamayınca arkamı dönüp kasaya yürüdüm. Hiç tanımadığım biriyle fazla yakın bir temastı ve bu beni ürkütmüştü.
Marketten çıktığımda hava o kadar güzel geldi ki, hiç eve gitmek istemedim. Ama buraları tam bilmediğimden korkuyordum. İzmir’in hareketli bir semtiydi Bornova. Bu yönden rahattım. Yani ıssız bir yer olsaydı eminim markete bile zor giderdim.İç geçirip adımlarımı hızlandırdım. Ortam garip olmayabilirdi ama insanlar garipti. Tanımadığı insanın kirpiğini görecek kadar nasıl dikkatli bakıyordu ki?
Kendimi güvende hissetmem için bir an önce eve gitmem ve aç bedenimi doyurmam gerekiyordu. Ah, yarın okul vardı…kahretsin!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Kez
Teen FictionBir kişiyi sevmek için cesaret gerektiğine inanır mısınız? Esim buna inanıyordu. Yaptığı şey cesaret gerektiriyordu çünkü. Aşka hiçbir zaman inanmamış, aksine bunun aptallık olduğunu düşünmüştü. Ta ki, en ummadığı zamanda kapısını çalıp, onu alıp...