Ateş Tanrısının konutu kendi için yarattığı diyarın içinde yer alıyordu. Her tanrının kendine ait bir diyarı olabilir, söz konusu olan tanrı isterse bu diyarda isterse Göksel Şehir 'de ikamet edebilirdi. Çoğu tanrı kendi diyarını kurmayı tercih etse de Göksel Şehir sakinleri de az değildi. Hatta tüm tanrıların bu şehirde bir dua merkezi bulunuyordu. Tanrıların diyarlarına gelecek olursak, bunlar daha özel mekanlardı. Bazen bir saray, bazense bir şehirden meydana gelirdi. Tanrının kendi isteğine göre şekil alabilen bu diyarların kendilerine özgü yaşam tarzları, kuralları, havaları ve insanları vardı. Bir tanrı kutsamak veya korumak istediği herkesi çatısı altına alabilirdi. Bu her biri kendine özgü diyarlara, diyarı yaratan tanrının haberi ve izni olmadan girmek imkansızdı. Ola ki bir casus şanslı günündeyse ve kapılardan içeri sızabilmişse yakalandığı an yönetici tanrı tarafından cezalandırılabilirdi. Ceza ne kadar büyük olursa ve casus ne kadar rütbeli olursa olsun kimse bir şey söyleyemezdi.
Tanrıların özel diyarları ile ilgili diğer bir husus ise giriş tılsımlarıydı. Her diyarın giriş tılsımı tanrısı olarak belirlenirdi. Bu tılsım bazen bir yaprak bazen bir hayvan bazense cansız bir eşya olabileceği gibi bazen sadece kum tanesi bile olabilirdi. Ancak diyarın giriş kapısı açıldığında tılsım olarak seçilen nesnenin dayanıklı olması gerekirdi. Çünkü içeriden yayılan ruhsal güç dışarı sızarak kapıya veya ölümlü diyara bir zarar verirse bunun sorumluluğu diyarın yaratıcısından bilinir. Bu yüzden genellikle büyü gücü yüksek nesneler diyar kapısı olarak seçilirdi. Ateş Tanrısının yarattığı diyarın tılsımı ise gümüş bir kandildi.
"Bir kandil mi?" dedi Xie Lian. Ateş Tanrısı gibi adıyla bile korku salabilen bir tanrının daha şatafatlı bir tılsımı olacağını düşünmüştü. Bu yüzden kendini şaşırmaktan alıkoyamamıştı. Bir de bu kandilin alelade bir çarşının ortasından ilerleyip girdikleri bir genel evin karanlık bir odasında olduğunu düşünürsek, bu şaşılmayacak bir şey değildi.
Ateş Tanrısı çarpık bir ifadeyle gülümsedi ve onayladı. Ancak anlayamadığı bir şey vardı.
"Ekselansları, bir kandili tılsım olarak seçmem bir genel evin odasına kapı açmamdan daha mı şaşırtıcı?"
Xie Lian karanlıkta hiçbir şey görünmediği için istediği gibi kızarabileceğini düşündü. Ateş Tanrısı haklıydı. Ama ne diyebilirdi ki?
"Ben, tercihlerinizi yargılamak istemedim Ateş Tanrısı."
"Yargılasanız da sorun değil."
Hua Cheng'in sesi Xie Lian'ın tam kulağının arkasından gelmişti. Ateş Tanrısının yakıcı nefesi Su Tanrısının kulağını haşladığında Xie Lian hafifçe yerinden sıçradı. O ne zaman arkasına geçmişti? Kulağını yalayan sıcak nefes derinleşip boynuna yayılırken iki adet uzun kol Xie Lian'ın belini okşayarak ileri doğru uzandı.
"Ateş Tanrısı..."
"Bana ismimle hitap edin lütfen."
"Çok... Siz..."
Derinleşen nefesi ve hızla atan kalbi Xie Lian'ı karanlık bir girdaba çekerken Hua Cheng'in sesi Xie Lian'ın ensesine çarpan nefesin ahengiyle kapıyı aktif hale getirecek sihirli sözleri fısıldadı.
"^++%%&/())=" *
*Bu kısmı bilerek yazmadım. Hua Cheng'in sihirli sözleri gizli tutulmuştur.
Küçük odayı dolduran kandil ateşi ufak bir cızırtıyla yandığında Xie Lian neye şahitlik ettiğini zar zor anlamıştı. Bu adam bir başka tanrının yanında kimseye söylenmemesi gereken bir şey söylemişti, diyar kapısının sihirli sözcüklerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOURNING FOR LOVE
FanfictionSu Tanrısı Xie Lian, katıldığı tüm davetlerde karşılaştığı Ateş Tanrısına karşı kendisine hiç yakışmayacak duygular beslemeye başlamıştı. Kendi duygularına bile inanmakta güçlük çeken bu duru mizaçlı tanrımız duygularını anlamaya çalıştığı her vakit...