the letter and the teller

23 4 0
                                    

Bir hafta, iki hafta, üç hafta derken şubatın ardından mart, kışın ardından ilkbahar geliyor.

Seokjin'in en sevdiği mevsim.

Ne yazık ki bu süreçte bağımlısı olduğum mavi-beyaz kapsüller - bağımlısı olduğum Seokjin'in güzel hayali desem daha doğru olur - bir süre sonra iyice yetersiz geliyor ve daha fazla dayanamayarak Yoongi'nin yanına gidiyorum.

"Hey."

Son iki haftadır şiir yerine yazdığı aşk mektuplarından bir yenisini daha özene bezene yazarken sesimi duyduğu an güzel el yazısıyla çoktan yarılanmış kağıdın üzerine uzanıyor ve "Ne var?" diye çemkiriyor.

Latince okuyamadığımı, bu yüzden de mektubunu görsem bile içindekilerin tek kelimesini dahi anlamayacağımı söylemekten yorulduğum için direkt konuya giriyorum.

"Bir aşk mektubu yazmam lazım."

Duyduğu cümleyle kafasını kaldırıp dudaklarında beliren sinsi sırıtışla "Vay vay vay. Tükürdüğünü yalamaktan asla vazgeçmiyorsun değil mi Kim Taehyung?" diye sormasının ardından kendi kendine gülmeye başladığında "Oyalama beni! Nasıl yazılıyor acilen öğrenmem lazım." diyerek gururumu bir kenara bırakıp tüm çaresizliğimle yardım istiyorum ondan.

"Bunda öğrenilecek bir şey yok ki! Onu düşününce içinden geçen ne varsa ister allaya pullaya ister yalın bir dille kağıda aktarıyorsun o kadar."

"Çok kolay bir şeymiş gibi söyledin."

"Çünkü öyle aptal. Git, yaz duygularını ve beni rahat bırak."

İş Jung Hoseok'a gelince Yoongi'nin gözünü hiçbir şeyin görmeyişine de ben alışkın olduğumdan elime tutuşturduğu mektup zarfıyla beraber sessizce yanından ayrılıyorum.

Ağzımda kalemim, yatağa koyduğum boş kağıtla öylece bakışırken yanıma gelen adının Soobin olduğunu anımsadığım çocukla gözlerimi kağıttan çekiyorum.

Bay Kim'in beni acilen odasına çağırdığını söylüyor.

Müdürün odasından içeri adımımı atar atmaz yediğim azar yaklaşık bir saat boyunca devam ediyor. Nasıl olduysa birileri benim bize verilen kapsülleri biriktirip kafayı bulduğumu müdüre ispiyonlamış.

Tüm sinirini kustuktan sonra "Çıkabilirsin." dediğinde odadan çıkmadan önce yegane sorumluluğumu yerine getirmek amaçlı soruyorum.

"Kardeşiniz nasıl Bay Kim?"

Henüz yeni yeni geçmeye başlayan siniri tekrardan bozulurken "Neden hep kardeşimi sorup duruyorsun anlamıyorum!" diye yakınıyor bana.

"Merak ettiğimden değil ama öğrenmem lazım. Hayat memat meselesi, anlarsınız ya?"

Haksız sayılmam; müdürle konuştuğum halde biricik sevdiceğinin hatırını sormadan yanına gidersem Yoongi beni çiğ çiğ yer çünkü.

Karışmış kafasıyla bir süre bana baktıktan sonra yüzünü sıvazlayarak aramızdaki mesafe ve ağzını kapatan ellerinin ardından duyduğum kadarıyla "İyi sanırım." diyor.

"Teşekkür ederim. İyi akşamlar." diyerek odadan çıkıyorum.


" diyerek odadan çıkıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
addicted to youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin