üçüncü bölüm, lafla tuz.

36 8 4
                                    

medya: REHBER, RUH.

.

"Geçen gün, Üsküdar taraflarında yürüyordum. Bir köpekle bakıcısı yanımdan geçti, ben de o sıra durup bir sigara yaktım. Hava yağmurlu ve ayazdı. Üşümüştüm. Boynumdaki atkıyı daha da sıkı sararken, köpeğin sahibinin yürüyüşüne dalıp gittim. Yaşlı, sendeleyerek yürüyen, tatlı bir kadındı o," diye anlatıyordu, otobüs yolculuğunda yanıma oturmuş, okuldan bir arkadaşım olan Yonca. "Neyse işte, bir kafeye girdi köpeğiyle birlikte. Bir dakika geçti geçmedi. Ben durdum sigaramı içiyorum hani. O sırada önümden geçen arabaları, yanımdan yürüyen insanları filan izleyedurdum. Kafenin kapısı birden açılınca oraya doğru döndürdüm başımı, bir baktım, köpek uçmak ister gibi oradan çıktı, ağlar gibi havlarken yanıma kadar koştu, eğilip tasmasından tutup durdurdum onu. Yavrum, nasıl da korkmuş, bakışlarıyla anlatıyordu sanki her şeyi. Ben sigaramı söndürdüm, eğilip köpeği iyicene kendime soktum. Başından seviyorum ve giderek titriyor köpek. Havlayışları kızgınlaşıyor. Daha sert ve asabi bir hâl alıyor. Ses tonundan anlıyorum yahu. Ondan sonra kadın kafenin kapısından koşarak dışarı çıktı, o yaşlılığın verdiği sendelemesi bile geride kaldı, birden yanıma kadar koşarak geldiğinde, afalladım. Neye uğradığımı şaşırdım. Hemen kadına tasmasını uzatarak köpeği teslim ettim. Kadın bana çok teşekkür etti ve çok minnet duyduğunu söyledi, gözleri yaşla dolmuş, burnu kıpkırmızı, o soğukta kırışık yüzündeki ifade... Yüzünde esrarengiz bir şüphe ve tereddüt vardı, evet, kesinlikle öyleydi. Neye maruz kaldı içeride ya da içerideki adam onlara ne yaptı bilmiyorum ama bir şeyler öğrenirim umuduyla ben de kafeye girdim. Keşke girmeseydim... Öyle kötü bir şey gördüm ki..."

Heyecanlı anlatışına karşın gözlerim büyükçe açılmıştı. Merakla, "Ne olmuş?" diye sordum. Ağzım şaşkınlıkla aralanmıştı, dikkatle onu dinliyordum. Bu anlattığı olay tüyler ürperticiydi ve sonundan ne çıkacağını çok merak ediyordum doğrusu.

"Kafenin kapısını açtım. Tatlı bir çan çaldı. Çok şirin bir kafeydi zaten. Pembe masalar, duvarlarda raflar, rafların üzerinde şirin mi şirin kupalar ve fincanlar, bir banko vardı, altındaki dolapta bir sürü farklı çeşit tatlı... Öyle sevimli geldi ki. Böyle duvarlar bebek renklerinde, duvarların bazı kısımlarında ünlü ressamlardan bilindik tablolar vardı. Ama herhalde kafenin son saatleriydi, kapanacaktı çünkü kimsecikler yoktu. Neyse, seslendim kimse var mı, diye. Ama ses soluk çıkmayınca, bankonun arkasından, biraz tedirginlikle dolandım. Fayansın üzerinden ayağıma doğru akan bir kan sızıyordu. Yaşlı bir adamsa yerde öylece yatıyordu. O kadar korktum ki... Nefesimi tuttum, gözlerim belerdi, ellerim tutmamaya başladı hatta telefonumu çıkardığımda polisin numarasını hatırlayamadım. Tek söylediğim şey, 'Aman Allah'ım, ne yapacağım ben,' idi. Bir şekilde polisi aradım, geldi polisler. Geceyi ben de sorguda geçirdim. Kadını buldular, getirdiler. Öğrendim ki, o adam, kadının çocukluk arkadaşıymış... Ve çocukken..."

Yonca, gittikçe telaşlanmaya ve nefes alamamaya başlamıştı. Bu endişesi beni de tedirgin etti. Otobüs sarsılırken, ona, "Anlatmaya devam etmek zorunda değilsin," dediysem de sözümü kesti ve konuşmaya devam etti:

"Çocukken... O orospu çocuğu, kadına tecavüz etmiş!"

Ağzım sonuna dek açılırken, bir ünlem niteliğinde, "Siktir..." kaçtı nefesimden. Yonca'nın duyduğu o sersemletici endişeyi ben de duydum.

"O kadar kötüydü ki. Polisler o gece kamera kayıtlarından kadını da bulup getirdi. Adamı da doğruca hastaneye kaldırdılar zaten. Kadın yıkılmış bir hâldeydi, deli gibi ağlıyordu; yaptığı şeyin isteyerek olmadığını, birden geliştiğini, belki de yapmayacağını kekeleyerek anlatıyordu. Ama bıçağı yanında götürmüş, bu da onu elbette suçlu yapıyordu, doğrudan bir suç girişimiydi yani. Kadını, adamın ölmüş olma ihtimali değil, en çok köpeğin, o akşam kafeden fırlayıp kaybolmuş olma ihtimali üzmüş. Zaten dışarı çıktığında sanki adamı yaraladığından değil de köpeği kaybolmuş mu diye üzgündü..." Biraz soluklandı. "Kadın elbette suçlu, bunu hiçbir şey affettirmez... Peki ya adam? Şimdi kadın yalnızca suçlu sayılıyor. Ancak adam... Adam... O kadının yaşadığı travmayı hayal bile etmek istemiyorum. Ve bunu şimdi milyonlarca kadın yaşıyor. En kötüsü de medyaya hiçbir şey yansımaması ve erkeklerin hep bir şekilde yırtması. Beni delirtiyor! Gerçekten delirtiyor!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 31, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

dalgalar unutmuş bizi | bxb.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin