Pazartesi... Çoğu kişinin aksine bu gün benim derslerimin ilk günü değil, tatilimin son günü. Okulumun bu özelliğini hep sevdim. Ders programımı kendim yapıp istediğim bir günü boşaltabiliyorum. Ama yine her zamanki gibi erkenden uyandım, bu benim için alışkanlık gibi bir şey. Biyolojik saatim beni her zaman 7'de uyandırır. Hiçbir zaman öğlene kadar uyuyan, günü öldürenlerden olmadım.
Bu ses... Ah Bora, kendine kahvaltı bile hazırlamayı beceremeyen abim yine bir şeyler kırdı anlaşılan. Yine de onu seviyorum. Her zaman yanımda ve bana göz kulak oluyor. Tamam, bu ikinci şangırtı. Bora mutfağı yerle bir etmeden müdahale etmeliyim artık.
"Günaydın"
"Günaydın, sanırım artık bir kahvaltılığımız yok."
"İlk değil, son da olmayacak gibi duruyor. Hiç bana benzemiyorsun Bora."
"Hey, siz n'apıyorsunuz ? Ooo.. Bora iş başında demek."
Nehir ve Ceyda da uyandığına göre tüm aile kahvaltıda demektir. Çok uzun zamandır birlikteyiz, hatta onların olmadığı zamanlar aklımda değil artık. O yüzden onlara aile diyebiliyorum.
16.09.2014
Kış mevsimini sevmiyorum. Kar neyse ama yağmur yağdığında hem sırılsıklam hem de donmuş oluyorum. Kim bunu sever ki ? O yüzden koyu mavi kotumu, siyah badi ve krem boleromla eşleştirerek odamdan çıktım. Tabi üzerime parkamı da almayı ihmal etmedim. Saçlarımı düzleştirmiştim ve kış tatilinden sonra okula dönmeye hazırdım.
Nehir'le Ceyda her zamanki "sahneye çıkacakmış" gibi giyinmelerinden vazgeçmemişlerdi. Bu havada bile..
Hep beraber yola çıktık. Hep beraber. Bora benden 1 yaş büyük sadece ve aynı okulda ben iktisat o inşaat mühendisliği okuyor. Bazı durumlarda bu garip olabiliyor. Yanıma gelen erkeklere göz dağı vermek gibi huyları yok iyi ki. Bu arada bir sevgilim yok. Daha "işte o" diyebileceğim kişiyle tanışmadım. Kitaplardaki gibi birini bekledim hep. Esmer, yakışıklı, uzun boylu, belki renkli gözlü ve onu bir gün bulacağımdan eminim.
Dersten önce kantinde oturup bir şeyler içtik ve tatilde uzak kaldığımız arkadaşlarımızla konuştuk. Benim tatilimin onlarınkinin yanında lafı bile olamazdı. Bazıları yurtdışına çıkarken bazıları yaz okulunda ders alıp son senelerini rahat geçirmeyi düşünmüşlerdi. Bense kısa bir tatilden sonra gümü birlik işler bulmuş, para kazanmıştım. Ailemin mirasını yatırım için kullanıyoruz genelde. O yüzden ikimiz de düzenli bir işe girmesek de kısa süreli çalışıyoruz.
"Azra gördün mü Erasmus'la gelenleri ?"
Nehir'in beni dürtmesiyle dönüp baktım. Her zamanki gibi kendi aralarinda takılan Erasmuslu öğrenciler... Nehir ve Ceyda hep çok ilgili olmuşlardır onlara. Ama ben zaten gidecekleri için ne arkadaşlık ne de başka bir şey kurmayı düşünmedim hiç. Gerçi aralarında gayet hoş tipler vardı, tabi her zaman burnu havada ve ukala olurlardı. Yine de gözümü almakta zorlandım.
İşte orada. Esmer, yakışıklı, uzun boylu, belki renkli gözlü çocukla göz göze geldim. Kafamı başka yere çevirmeye çalıştım ama o kadar güzel bakıyordu ki... Sanki eylülde sahildeymişim gibi, ne soğuk ne sıcak ılık bir hava tenimi süpürüyordu... Aradan sadece birkaç saniye değil de birkaç saat geçmiş gibiydi. Derken bir kız boynuna atladı. Sendeledi sarıldılar birbirlerine. Dönüp bana baktı ve sırıttı. Ben de sahilde aniden yağmura tutulmuş gibi kalakaldım. Sadece birkaç saniyelik bakışta ne düşündüğümü sandı da öyle küçümseyici bir şekilde güldü bana anlamıyorum ve üzerinde bu kadar düşündüğüme de inanamıyorum. Iyi ki bizim kizlar farketmediler yoksa dönem boyunca dalga konusu olurdum. Ama bir an da olsa onunla ilgili... Neyse.
Sonunda Bora ve yapış yapış sevgilisinden kurtulup derse çıktık. Kantinde oyalandığımız için arkalarda yer vardı geçip oturduk. Nehir çoktan birini gözüne kestirmiş nasıl tanışabileceklerini soruyordu ama ceyda her zamanki gibi sevgilisi Emre'yle ilgileniyordu. Nehir bana döndü bu sefer de ben ilgileniyormuş gibi görünmeye çalıştım. Sonra kapıdan Erasmuslular girdi. Aynı dersleri almışız. Hay aksi... Sandalyemde aşağıya doğru kaydım, dikkat çekmek istemiyordum. Eğer beni görür de kantinde niye bana öyle baktın derse ne diyecektim. Helişimini tamamlamamış erkek çocuklarıyla harcayacak vaktim yok. Ama demezdi. Muhtemelen yine karşıma geçip sırıtırdı. Çok yer yok sınıfta ve yanım boş. Oraya oturmasın diye düşünürken kız arkadaşı geldi ve oturdu. Selam verdi. Gülümseyip kafamı çevirdim. Gerçi aramızda bir şey olmadı, kıza niye ters davrandığımı bilmiyordum ama içimden de konuşmak gelmiyordu hiç.
Dersin ortasinda Nehir not yolladı.
"bi şey mi oldu niye felçli gibi kımıldamıyosun dersin başından beri ?"
Döndüm kafamı salladım bir şey yok dercesine.
Dersten biterken hemen ordan uzaklaştım. Niye bu kadar büyüttüğümü bilmiyorum. Sanki aldatılmış gibi hissediyordum. Anlaşılan uzun zamandır sevgilim olmadığı için bu işleri unutmuşum.
O kadar dalgındım ki kapıdan cıkıp Poyraz'a çarptım. Elimdeki notlar yere dağıldı (tıpkı filmlerdeki gibi), eğilip beraber topladık. Ama filmlerdeki gibi birbirimize aşık olmadık. En azından ben olmadım. Bir zamanlar Poyraz için yanıp tutuşmuştum. Aşk değildi kesinlikle. Birkaç ay çıktık. Bu zaman içerisinde ayaklarim yere basmadığı için söylenen şeyleri de duymuyordum. Ta ki kendi gözümle görene kadar. Her zaman gittiğimiz yerde başkasıyla oturuyordu gayet samimi bir şekilde. Neyse atlatmam uzun sürmedi. Derslerle ilgilendim ve geçti. Zaten benim tipim değildi. Oof kimi kandırıyorum ? Esmer, yakışıklı, uzun boylu, belki değil kesinlikle mavi gözlüydü. Ama onun gibi bakmamıştı bana...
"Azra iyi misin ?"
"İyiyim farketmedim acelem var da kusura bakma"
"Önemli değil"
Ne dediğini dinlemeden yoluma devam ettim. Bir an önce uzaklaşıp onu aklımdan çıkarmalıydım.