Hafta sonu geldi. Sabah erkenden kalkıp hazırlandım. Odamdan çıktığımda kızlardan daha çok süslendiğimi gördüm. İşte yine dalga konusu olmuştum. Abartılacak bir şey yok sadece onlar gibi giyinmiştim. Siyah pantolon, beyaz gömlek, siyah topuklu botlarım ve siyah ceketim. Bora gelmek için çok ısrar etti ama onu evde tutmayı başardık ve çıktık.
Tamam, gerçekten yakışıklı bu çocuk ama Irene ile kol kola geldiler. Dylan hemen Nehir'e yaklaştı, Ceyda Emre ile beraber ve ben tek kaldım sanırım. Bora'yı getirmeliydim. Şimdi de çağırabilirim. Boğaz turuna yetişir.
"selam. naber" tam telefonumu çıkarıp Bora'yı ararken André yanıma geldi. Lütfen bir saçmalık yapmayayım.
"hey. İyi senden naber alışabildin mi buraya"
"bir haftadır buradayım yurt ve okul arasında gidip geliyorum hep. Bugün ilk defa dışarı çıktım."
"pişman olmayacaksın"
"olmayacağıma eminim."
"Andrea yı sevgilin sanmıştım başta" hadi ama. Hemen söylenir mi bu ? hatta hiç söylememeliydim!
"ah evet seni ilk gördüğüm de boynuma sarılmıştı bir anda" hatırlıyor. İnanamıyorum rezil oldum iste gözümü dikip bakmıştım. Ne diyeceğim şimdi ?
"hatırlıyorsun."
"sadece sen bakmamıştın."
"kızacağını düşünmüştüm. Dalmıştım bir an sana bakarken."
"kızacak ne var ki. Mükemmel bir vücuda sahip olduğumu biliyorum. Sen bana kızdın mı sana baktığım için" kendini beğenmiş.
"hayır."
"o zaman sorun yok" gözlerimin içine bakıp güldü. Ben de karşılık verdim. Yan yana yürürken aramızdaki çekim inkâr edilemeyecek kadar büyüdü. Kollarımız birbirine çarpıyordu arada ve daha fazlasını istediğime emindim.
Kahvaltı çok eğlenceliydi. André yanımda değildi ama oturduğu yerden bana baktığını fark etmiştim. İlk adımı atmıştı hatta bir sürü adım atmıştı değil mi ? O geldi tanışmak için, numaramı istedi, demin de ilk gün bana baktığını söyledi. Ben ne yaptım peki ? Sanırım hiçbir şey. Sıra bende artık. Uzaklaşmasını istemiyorsam bir şeyler yapmalıydım.
Vapurun üst katına çıktım. Çıkarken de André ye baktım. Gelmesi için yeterli görmüştüm ama anlaşılan değilmiş pesimden gelmedi. 5 dk. oldu burada tek kaldım en iyisi aşağıya inip...
"hey geldiğini görmedim."
"seni seyrediyordum."
"seyrettiğinden memnun musun peki"
"olmamam için bir sebep yok." hep böyle kaçamak cevaplar vermesine rağmen gülümsemesi insanın içinin ısınmasına yetiyordu.
"uzakta durma o zaman yakından bak"
Ne zaman bu kadar açık sözlü olmuştum ben.
Yanıma geldi ve beraber seyrettik İstanbul'u. Gördüğümüz yerleri anlattım. O da bana Londra'yı anlattı. Bir gün gelmelisin dedi. Evet bir gün gidecek ve ben kalacaktım.
"partiye geliyor musun"?
"davetli miyim"
"sizin için bu parti"
"partilere bayılırım ve sen de oradaysan kaçırmam"
"ev sahibiyim bensiz parti olmaz" kahkaha attı söylediklerime. İnci gibi bembeyaz dişleri, gözleri gibi parlıyordu. Hayranlıkla izledim gülüşlerini gün boyu. Kimse bu çocukla sadece arkadaş olmak istemezdi. Hep daha fazlasını ister. Şimdi benim olduğum gibi. Birkaç ay da olsa yanımda olmasını istiyordum. Kendini beğenmiş biri olabilir ama bir zararını görmemiştim daha. Hatta bu ukalalığı onu daha çekici yapıyordu. Ama bana bir numara fazla olduğu doğruydu. Güzel bir kız sayılabilirdim belki, yine de ukala erkekleri tanırdım. Hep daha fazlasını isterlerdi ve benim fazlasını vermeye niyetim yok.