Medya; Aras Barlas
Yarım saattir kanalları değiştirmekten yorulan parmaklarımı dinlendirmek için kumandayı rastgele kenara fırlattım. Gözlerimi ovup esnedim. Bir haftadır okula gitmiyor, bütün günümü televizyonun karşısında yemek yiyip kanalları değiştirerek geçiriyordum. Uyku bile tutmuyordu. Gözlerimin altında mor halkalar oluşmuştu ve saçlarım normalde olduğundan daha fazla dağınıklardı. Siyah battaniyeme biraz daha sokuldum. Saat gecenin bilmem kaçıydı ve ben evde donuyordum. Babamın yine her zaman olduğu gibi iş toplantısı vardı ve bugünde eve gelmiyordu. Bende beceriksiz olduğumdan -kabul ediyorum- kaloriferi açamadım. Bir kaç gündür evde tek başıma yaşıyor gibiydim. Bir haftadır babam dahil kimsenin yüzünü görmüyordum. Hoşçakal sosyal hayatım, hoşgeldin asosyallik. Babamın okula gitmediğimden haberi bile olmadığından emindim buda benim işime geliyordu. Okul müdürüm dahil, iş dışında kimsenin telefonlarına cevap vermiyordu. Kaza geçirip gebermiş olma ihtimalide vardı tabii, bende kimsenin telefonlarına cevap vermiyordum bir haftadır. İşte babamla tek ortak yanımız buydu. Umursamamazlık. Benim ki daha ağır basıyordu ama galiba.
Az önce kenara fırlattığım kumandayı ararken zilin sesini duydum. Bakışlarımı refleks olarak direkt kapıya çevirdim. Babam olamazdı. Kaşlarımı çatarak ağır adımlarla kapıyı açmaya gittim.
"Tuana?"
"Oh, kızım ne bu hal?" yorgunluktan çöken bedenimi süzdü. Dudakları 'o' şeklini almış, kaşları da kalkmıştı. "Dağılmışsın."
"Biz buna depresyon diyoruz," tek kaşımı kaldırdım. "Galiba." yine ağır adımlarla salona geçip koltukta eski pozisyonumu aldım. Kapıyı kapatarak yanıma oturdu ve masanın üzerindeki çikolatalara gömülmeye başladı.
"Bir haftadır okula gelmiyorsun. Müdür kafayı yedi, senden de babandan da haber alamıyormuş." durup ağzındaki çikolatayı yuttu ve devam etti. "İkinizde telefonlara cevap vermiyormuşsunuz. Aferin size." omuz silkerek kanalları değiştirmeye devam ettim. Başını iki yana salladı. "Kızım sen umursamazsın onu biliyoruz da, Kaya amca ne ayak?"
"Hep Ada özentisi işte." diyerek burun kıvırdım.
Gülerek ayaklarını masaya uzattı. "Bartu geliyor birazdan, sende hazırlanıp bi' toparla kendini." deyince kaşlarımı çattım.
"O niye o? Bartu yabancı mı sanki, görsün kankasının depresyon halini."
"O yüzden demiyorum ben zaten." devam etmesi için tek gözümü kırpıp başımı iki yana salladım. "Dışarı çıkacağız, sende hava almış olursun bir haftadır eve kapanıksın."
"Olmaz." deyip cıkladım. "Evden çıkmama rekorumu bozamam."
"Bahane üretme bana, rekor umurunda bile değil ben bilmiyorum sanki."
"Ya uykum var!" deyip omuz silktim.
"Yüzüme bak." dedi ama ben kanalları değiştirmekle meşguldüm. "Hey!" omzuma vurup ona bakmamı sağladı. "Bu yüz, yer mi?"
"Onu bilmem ama biraz daha ısrar edersen güzel bir dayağımı yiyeceksin."
Yanaklarını şişirerek kollarını göğsünde birleştirdiğinde yine zilin sesini duydum.
"Bartu gelmiştir."
"Boşver. Zile basar basar gider." dediğimde bana deliymişim gibi bakıp kapıyı açmaya gitti.
Bartu'yu beklerken içeri gürültülü bir şekilde Utku girince kaşlarımı çattım. Öfkeyle masanın üzerindeki bardağı alıp yere fırlatınca ayağa kalkıp bir kaç adım geriledim. Tuana da ne olduğunu anlamamış bir ifadeyle Utku'ya uzaylı görmüş kedi gibi bakıyordu. Utku benim üvey abimdi. En az babam kadar nefret ettiğim bir abim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN PENÇESİ
Teen FictionSırlar, Oyunlar, Kurbanlar, Acılar, İntikam peşinde koşanlar ve en önemlisi; Sonumuzu isteyenler. "Ve şimdi, herkes bize karşı." "Bizde, onlara. " GECENİN PENÇESİ. -spacequb