2.6

2.5K 265 57
                                    

(felix)

hyunjin hiçbir şey söylemeden başı önde odaya girip yatağına oturduğunda hiç hissetmediğim duygular içerisindeyim.

mutluluk?
değildi.

stres?
değildi.

sevgi?
değildi.

ne olduğunu bilmiyordum ve bunu bilmemek beni daha da garip hissettiriyordu.

ona ayak uydurarak ben de geçip yanındaki boşluğa oturdum. bir şey demedim. ne diyebilirdim ki zaten? onun konuşmasını beklemekten başka yapacak bir şeyim yoktu.

"özür dilerim." dedi iki dakika kadar süre geçtikten sonra.

bir şey demesini beklediğimi belli edercesine daha konuşması bitmeden  "neden?" diye sordum.

duraksadı ve yutkundu. sanırım söyleyeceklerini kafasında tartıyordu.

"sen istemeden böyle bir hareket yaptım. rahatsız olduysan üzgünüm. neden böyle yaptığımı bilmiyorum aptallaştım sadece."

o tırnaklarının kenarlarıyla oynuyor ve oraya bakıyordu. ben ise gözlerimi ondan ve güzelliğinden alamıyordum. bir insan açıklama yaparken bu kadar güzel duramazdı.

karnım o kadar kelebeklenmişti ki tam olarak şu an kusmak istiyordum. istemsiz bir ağlama isteği beni sarıp sarmalarken daha fazla dayanamayacağımı anladım.

o kadar sert sarılmıştım ki ona benimkinden uzun ve kalıplı olan bedeni biraz geriye gitmişti.

"felix iyi misin?" sesi çok endişeliydi. aşkından öldüğüm çocuk benim için endişeleniyordu. rüyada falan mıydım acaba? rüya olsa bu kadar gerçek hissettirir miydi? hyunjin gerçek miydi yoksa benim beynimin bana bi oyunu muydu?

"sus sadece."

sustu.

o pozisyonda ne kadar durduk bilmiyorum. sakinleşmiştim. hiç olmadığım kadar huzurluydum. kendimi geri çektiğimde o da bana benim ona baktığım gibi bakıyordu.

"felix çok garip hissediyorum."

"nasıl?"

"içim bir hoş oldu ama neden bilmiyorum."

yandan yandan sırıtıp elimle omuzunu hafifçe ittirdim.

"aşık mısın bana?" dedim ilk konuşmamızı hatırlatırcasına.

kaşlarını kaldırıp hafif ve düşünceli şekilde başını öne eğerek sırıttı.

"sanırım oluyorum."

tüm damarlarım, vücudumda gezinen tüm kan, o kanı pompalayan kalbim hepsi dondu o an. keşke zaman dursaydı ve sonsuza kadar bu anda sabit kalsaydık. o kadar ihtiyacım vardı ki buna.

"rahatsız olmadın mı yani?" dedi başını ufaktan kaldırıp bana bakarken.

"çocuk sen salak mısın acaba? sana ne zamandır aşığım haberin var mı bundan?"

şimdi şok olmuştu işte. belli oluyordu. olmasa bile ben anlardım.

"ne?" diyebildi sadece. haklıydı.

dört koca sene aynı kişiye bağlı kalmak kolay değildi inanın. varlığınızdan haberi olmayan biri için yanıp tutuşmak, yanlışlıkla gözleriniz çarpsa bile üç gün üç gece heyecandan kalbinizin hızlanması... bunlar hiç kolay şeyler değil.

dört koca senemi platonik geçirdim. asla konuşmadım, konuşamadım. yoktu ki özgüvenim. hwang hyunjin'den bahsediyoruz sonuç olarak. herkesin bir gülümsemesi için canını vereceği hyunjin.

lisenin başında ben de herkesinki gibi basit bir hayranlık sandım. değilmiş. 11. sınıfın başında özel bir okuldan burs kazanınca hyunjin için gitmediğimde anladım bunu.

her yolu denedim bana ulaşsın diye. ritüel bile yapmayı düşündüm ama karma korkusu beni bundan uzak tuttu. en sonunda minho'nun daha fazla ısrarına dayanamayarak bir atmam gerektiğine karar verince satranç kulübüne girdim işte. minho olmasa hala yerimde sayardım.

ve şimdi bu andayım. sonsuza kadar kalmak istediğim, rüyalarımda bin bir farklı versiyonunu kurduğum o anda.

daha fazla özgüvensizliğe gerek yoktu. sabrım da yoktu zaten. yeterince sabretmemiş miydim?

onun şok olmuş ifadesinin üstüne daha da fazlasını kattım. sarı dağınık saçlarından kendime çekerek dudaklarına yapıştım.

zaman durdu.

biz ise durmuş zamanın ortasında dakikalarca öpüştük.

-
 
yorumlarda birine soz vermistim sınav haftam bittiginde senin icin yazacagım diye eger su an okuyorsan selamm

cok uzun bi bolum olmadı ama umarım hosunuza gitmistir

lutfen stray kidsi cok sevmeye devam edin

sizi seviyorum <8



chess , hyunlix textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin