O gün dileğimin yerine gelmesi için yapmam gerekenler vardı. Kalktığımda saat 7: 50 idi.
Kahvaltı yaptım yumurta ile barışmıştık o yüzden biraz mutluydum neyse daha sonra onlara herşeyi anlattım evden çıkmak üzere ayakkabılarıma yöneldim.
Gözlerim dolmuştu hepsi beni kapıya kadar geçirmişti. Ağlamayacağım, hayır ağlamayacağım!
Onları gerçekten çok seviyorum.
Bazen düşünüyorum da benim hiç insan olan bir arkadaşım yok neden acaba? Onlar nankör hiç bir şeyin değerini bilmezler ve üstelik yarını düşünmeden yaşadıkları için hep zorda kalıyorlar ve sonra sadece mutlu oldukları zaman yanlarında oldukları ve sadece dile kolay dost dedikleri insanlardan medet umuyorlar işte sırf bu yüzden onlarla muhattap olmuyorum fazla
( belkide beni sevmiyorlardır ondan kendimi kırmamak için yanlarına gitmiyorum diyorumdur...)
OLABİLİR...
Zor olsada evden çıkabildim. Yürüdüm ve yürüdüm en sonunda denize dönük bir bankın üzerine oturdum. Bulutu bekliyordum tabi bulut gelmeden önce bir sürü martı gelip geçti ama bulut gelmeden martının geleceğini düşünmüyordum. Ki zaten benimle konuşurdu seçilmiş martı.
Bir süre sonra yağmur çiselemeye başladı. Sanırım 45 dakika kadar O yağmurun altında oturdum.
Bir süre sonra göz şeklinde bir bulut gördüm. Oydu. Seçilmiş bulut. Etrafı kolaçan ettim. Kimsenin görmemesi lazım dı.
Buluta bakıp göz kırptım sonra koltuk altımı kaşıdım daha sonra ellerimi iki kez çırpıp işaret parmağımı yaladım ve burnuma dokundum. Farkındayım bunlar çok saçma ama bilseydiniz ne anlama geldiklerini mantıklı olduğunu anlarsınız. Mesela göz kırparak dileğini gerçekleştireceği kişi olduğumu, koltuk altımı kaşıyarak martıyı beklediğimi, ellerimi iki kez çırparak çok üşüdüğümü, işaret parmağımı yalayarak martının eli kulağındadır, burnuma dokunarak da acele etmeniz lazım dedim.
Bakın artık sizede saçma gelmiyor değil mi?Bir süre sonra tekrar yığın gibi bir martı sürüsü geldi. Bir tanesi yere hacedini yapıp gitti bu oydu seçilmiş martıydı ama bu çok saçma bir işaretti.
Sonra yağmur şiddetini arttırdı. Ve o seçilmiş bulut seçilmiş martının hacedini alıp götürdü.
Bende havaya bir bez fırlatıp eve döndüm. Ama pek kolay olmadı tabii...
Eve giderken yağmurun şiddetine dayanamayıp bir oyuncak dükkânının içine daldım. Rüya gibi bir yerdi.Öyle çok araba, bebekler, peluş ayılar...
Ve ismini bilmediğim bir sürü oyuncak vardı. Aralarından pembe saçları, mavi gözleri olan bi safinaz tarzı bebek bana bakıyordu. Herhalde içeridekileri görünce şok oluşum dikkatini çekmişti.
Gelmişken içeride bir tür atayım dedim. Yürüdüm bir trenle karşılaştım böyle dizi dizi demirden tekerlekleri vardı.
Biraz oynadım onunla taki biri beni uyarana dek bana, beyefendi eğer onunla oynayacaksanız ücreti 50 lira, dedi ve üstünede satın almayacaksanız lütfen yerine bırakın dedi. Çok sinirlenmiştim sadece biraz bakayım dedim.
Her neyse ben biraz daha yürüdüm bir süre sonra pembe saçları ve mavi gözleri olan safinaz tekrar karşıma çıktı. Az önceki gibi dik dik bakıyordu. O bakışları beni korkutmaya başlatmıştı. Dışarıya baktım yağmur az da olsa dinmişti fakat hala çok yağıyordu. Ne yapsam bilemedim. Evim 1 km kadar uzaktaydı o kadar yolu bu yağmurda gidemezdim. Sonra çalışanın yanına gidip bu safinazın fiyatını sordum. Kendisi bana, 30 lira beyefendi, diyince satın almaya kalkıştım. Fakat yanımda o kadar para getirmemiştim.
Bende almaktan vazgeçtim. Sabah evden çıktığımda saat 8'e 10 vardı. Şimdi ise saat 3: 30 olmuştu bile. İyice acıkmıştım eve gidip yemek yemek istiyordum. O oyuncakçıda yirmi dakika kadar daha durdum ki yağmur hafiflesin diye. Bomboş saate bakıp duruyordum.
Sonunda yağmurun hafif durulması ile kendimi dışarı fırlattım. Toprak kokusu her yeri sarmıştı. Yerler sırılsıklam olmuştu.
Eve yürüdüm taksi bekleyecek kadar vaktim yoktu. Koşar adımlarla eve yetişmeye çalıştım, 25 dakika sonra evde buldum kendimi.Uzandım, birkaç dakika kadar gözlerimi tavana diktim. Dalmışım meğer, taki karnımın guruldaması dikkatimi bozana kadar.
Mutfağa gittim canım menemen çekti bir anda. İşte o anda pencere hışımla açıldı. Ve içerisi soğuk havayla doluştu. Pencereyi kapattım ve işe koyuldum aslında çok üşeniyordum da neyse. Domatesleri, biberleri doğradım. Sonra yağı tavaya tavayıda tüpün üstüne koydum. Hepsini tavada kızarttım. Üstünede bir güzel yumurtayı dağıttım. Ağzım sulandı birden o kadar açtım ki tüpü kapattığım gibi soğumasını da beklemeden tavayı tezgaha koyup yemeğe koyuldum. Çok açımmm...Yemekten sonra kendimi koltuğa yaydım üzerime bir ağırlık çökmüştü. Televizyonu açtım ve o an hayretler içerisinde kaldım. Uyurken rüyamda yol sorduğum küçük mantar bana el salladı. Bir çocuk programında yer almış meğer. Program bittikten hemen sonra telefonu kaptım onu aradım. Açmadı, bir kez daha ve bir kez daha...
En iyisi onunla rüyamda konuşurum diyip televizyonu kapadım. Saat 6: 12 idi. Uyku vakti için çok erkendi ama kendime karşı koyamadım. Ve uykuya daldım...Biraz fazla uçmuş olabilirim ama bilirsiniz delilere hergün bayram. Acayip olan herşeyi görürler herkes biraz deli değil midir oysa?
Ben Esmanur kabul bazen bende bir şeye çarpınca ne çarpıyon diye bağırmışlıklarım oluyor . Ve eminim ki sizinde bazen istemsizce kendi kendinize konuştuğunuz anlarınız vardır. Öyle değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Bir Delinin Notları
FantasyHayat en güzel delilik değil midir zaten... Gözlerin gördüğü bir yanıltıdır hep, Somut olan soyut değil miydi? Üzüldükçe deliliğe bir adım yaklaşmıyor muyduk? Gülücüklerimizde yakınlaştırmıyor muydu bizi deliliğe... Unutmayın biz deliden doğduk, ve...