- 3 yıllık bir aradan sonra hesabımı kontrol ettiğimde kitabın okunacağını düşünmezdim. Ne kadar az okunmuş olsa bile bu durum beni çok mutlu etti. Ve sonra belki de tekrardan devam edebilirim diye düşündüm. Kitabı ilk yazdığım dönemlerde Lise 1. sınıftım, şimdi ise Üniversite 1. sınıfım. Zaman çok hızlı ilerliyor öyle değil mi?
İYİ OKUMALAR :))
- Uyandığımda gece pencereyi açık unuttuğumu ve koltukta uyuyakaldığımı fark ettim. Tavanı izlerken aklıma dileğim gelmişti. Acaba bu sefer olacak mıydı? Yıllardır uğraşıyordum bunun için. Ama her seferinde bir yerlerde bir eksiklik oluyordu ve en büyük hayalim gerçekleşmiyordu. Tam bu anda içimi bir hüzün kapladı. En sonunda uzandığım yerden kalkma mecalini kendimde bulduktan sonra ayaklandım. Birden pencereden içeri doluşan soğuk rüzgar tenimi yıkayıp geçti.
- Bir hışımda pencerenin önünde bittim. Kapatmaya yeltendiğimde ise burnuma dolan o tanıdık koku başımı döndürecekti neredeyse. Başımı pencereden çıkardım ve ciğerlerime hapsetmek istercesine içime çektim o kokuyu. Yağmur suyu ile ıslanmış toprak kokusuydu. Bu kokuyu hep sevmişimdir. Bir şeylerin iyi gideceğini düşündüm. Çünkü bu inanılmaz baş döndürücü kokuyu ne zaman duysam günüm hep iyi geçmişti. Birden içimde çok güzel hisler uyandı.
-Acıktığım için mutfağa yöneldiğim sırada papatyamın bana seslendiğini duydum. Onu tamamen unutmuştum! Umarım bana küsmemiştir. Koşar adımlarla onun yanında bittim.
-Özür dilerim papatyam,
-Beni unuttun sanmıştım,
-Ben seni asla unutmam ki papatyam,
-Ama iki gündür yanıma gelmiyorsun,
-Papatyam biliyorsun,
-Yine dileğin için mi uğraşıyordun?
-Evet papatyam, dediğim an her mutlu olduğunda yaptığı gibi o güzel kokusunu etrafa yaydı.
- Evet, şuan beni affettiysen gidip bir şeyler atıştıracağım yoksa midem birazdan bana sövmeye başlayacak, dedim. Ve bu sefer o can alıcı kokusu tekrardan burnuma dolmuştu. Beni affettiğini anladıktan sonra yeniden mutfağa yönelmiştim. Yumurtaya olan biteni anlattım. O da bu sefer ümitlenmişti, aynı benim gibi. Atıştırmalık bir şeyler yedikten sonra kendi odama geçtim. Bugün izin günümdü. Ben can sıkıntısından ne yapacağımı bilemez haldeyken uzaklardan, hoş gelen bir müzik sesi kulağıma doluştu. Ayaklandım ve pencereye doğru ilerledim. Pencereyi açtıktan sonra müzik sesini biraz daha net duymaya başladım. Nereden geldiğini anlayamamıştım. Bu müziğin melodileri bana çok tanıdık gelmişti. Piyano sesiydi bu. Ses sanki gittikçe bana doğru yaklaşıyordu. Heyecanlanmaya başlamıştım. En iyisi piyanoyu kimin çaldığını öğrenmekti. Odamdan çıkmaya yeltendiğimde bilmediğim bir şey beni durdurdu. Bir anlığına aklıma o gelmişti.
- İçimi bir korku kaplamıştı...
- Bu korku içime bütünü ile sinmişti. Ama bu sefer bunun beni durdurmasına izin vermeyecektim. Ayaklarımın titreyişine aldanmadan kapıyı açtım. En dış kapıyı da açtıktan sonra kendimi evin dışına attım. Odamın penceresinin olduğu tarafa doğru adımladım. Ben adım attıkça ses daha da yaklaşıyordu. Adımlarımı hızlandırmıştım. İçimi yiyip bitiren o korkuya aldırmadan devam etmek istiyordum. Ama bu senfoniyi dinleyip dinlememek arasında gelgit yaşıyordum. Çünkü ,eğer tahmin ettiğim senfoniyse, içimde derin bir izi vardı. Üstünden yıllar geçmişti ama ben bunu lanet olsun ki hala atlatamamıştım. Beynimde kasırgalar, fırtınalar vardı. Gözlerimin önüne tekrar sisler çökmüştü. Zihnim bulanıklaşmaya ve her şeyi tekrardan hatırlamaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Bir Delinin Notları
FantasyHayat en güzel delilik değil midir zaten... Gözlerin gördüğü bir yanıltıdır hep, Somut olan soyut değil miydi? Üzüldükçe deliliğe bir adım yaklaşmıyor muyduk? Gülücüklerimizde yakınlaştırmıyor muydu bizi deliliğe... Unutmayın biz deliden doğduk, ve...