2.

76 40 6
                                    

***

Kuşların cıvıltıları kulaklarımı doldururken, burnumu yağmurun yağmasıyla havaya yükselen toprak kokusu doldurdu.
Gözlerimi kapatıp bu mükemmel sesi dinleyip güzel kokuyu içime çektim.

Üç yıl olmuştu bu eve geleli ve tek sevdiğim yönü her sabah bu büyük bahçenin içindeki kuşların sesleriyle uyanmamdı. Kapının açılma sesini duyduğumda tekerlekli sandalyeyi o tarafa çevirdim. Bu evde sırtımı bir dakika dönmeye korkar hale gelmiştim.
İçeriye Yeliz girince biraz olsun rahatlamıştım. Gülümseyerek yanıma geldi.
"Dal hanım, sizi biraz bahçeye çıkarmamı ister misiniz?"

Bu evde bana iyi davranan tek kişiler çalışanlardı, herhalde onlar da bana acıdıkları içindi.
Gözlerimi kapatıp açtığımda bana gülümseyip arkama geçti.

Beni bahçeye çıkarttığında etrafta kimseyi görmedim. Her gün buralarda sayıca silahlı adamlar dolaşırken şimdi olmamaları beni şaşırtmıştı.
Havuzun yanındaki masanın önünde durduk, yağmurdan sonra güneş açmıştı. Başımı sallayıp ayıp olmasın diye tebessüm ettim. Beni yalnız bırakıp mutfak kapısından içeri girdi.
Yüzüme vuran güneşle gülümsedim.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim, uzun bir aradan sonra az da olsa kendimi huzurlu hissetmiştim.

Aniden izlendiğimi hissettim ve hızla gözlerimi açtım.
Tam karşımda biri dikiliyordu, önce o şeytan sanmıştım ama onun olmadığını görünce nedense içime su serpildi.
Karşımdaki adamın yüzünü göremiyordum, uzun boyluydu hem de çok uzun! Gözlerine kadar yüzünü kapatmıştı. Üstünde askerlere özel siyah bir üniforma vardı ve hemen üstüne koruyucu bir yelek giymişti, geniş omuzları yüzünden üniforma her an patlayacakmış gibi duruyordu. Ayağında uzun siyah bağıcıklı botlar, başında da siyah bir asker kaskı vardı. Hem belinin iki tarafında hem de her iki dizinin üstünde iki tabanca asılıydı! Öylece önümde dikilmiş bana bakıyordu.

Koruma olabilir mi? diye içimden geçirdim ama zannetmiyordum çünkü ne benim kaçacak bir halim vardı, ne de o pislik böyle bir koruma tutmaya gerek duyardı, evin her tarafında adam vardı zaten gerek duyacağını düşünmüyordum.
Güneşin altında yeşil mi deseydim yoksa sarı mı bilemediğim bir renkte olan gözlerini kısmıştı. Aniden eli belinin sağ tarafındaki silahına gitti.

Gözlerim kocaman olurken başımı eğip ellerimi kendime siper ettim.
Bir süre öyle bekledim ama ne başıma bir silah dayandı ne de bir ses duydum.
Yavaşça ellerimi indirip karşımdaki kişiye baktığımda kaşlarını çatmış bana baktığını gördüm, eli hala silahında duruyordu.

Elimi kaldırıp, ne istiyorsun? anlamında işaret diliyle anlatmaya çalıştım. Belki de bilmiyordur işaret dilini, ya beni deli sanırsa? diye düşündüm bir an, ama sorduğum soru karşında çatılmış olan kaşları yerini şaşkınlığa bıraktı. Gözlerinde gördüğüm şey kesinlikle şaşkınlıktı.

Aniden sol tarafında duran silahı çekip yan tarafına doğru tuttu ve tam o sırada mutfak kapısından hizmetçi kız çıktı. Gözlerim korkunun verdiği etkiyle kocaman açılmışken kızın tiz çığlığı kulaklarımı doldurdu.
Önümdeki adam dönüp kıza bakmamıştı bile, gözleri hala benim üzerimdeydi fakat silahı kıza doğru tutuyordu!
Zavallı kız silahı görünce korktuğu için bağırmıştı ve eliyle ağzını sıkıca kapattı.
Yerinde tir tir titriyordu, neden bağırıp yardım çağırmadığını düşündüm ama korkudan diye düşünüp tekrar önümdeki adama döndüm.

Ben de korkuyordum ama gördüğüm onca şeyden sonra pek de endişeli değildim.
Adam silahı tuttuğu elini yavaşça indirdi ama hala gözlerimin içine bakıyordu, bir defa bile bakışlarını ayırmadı. Silahı beline yerleştirip bana doğru yürüdü.
Nefesimi tutup yaklaşmasını bekledim.
Yaklaşmasına birkaç adım kalmıştı ki olduğu yerde durdu!
Aynı zamanda kulaklarımı bir ses doldurdu, "Dal nerede lan!"
Bu, o! diye geçirdim içimden.
Kız koşarak gelip arkama geçti ve arabayı sürdü.

CİNNaBaRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin