Elise sağ, ben sol göğsüne yaslıyken Felix'e sorduğu soru ile hızlanan kalp atışlarını fark ediyordum. Sinirlenmeye başlıyordu. Bu hayatta gerçek anlamda her şeyi yaşamıştı. Mutluluk haricinde.
''Her şeyi hazırladım. Jiyeon şubeye döndüğü an planımızı devreye sokuyoruz.''
Bir hafta sonra;
Şubeye dönmedim.
Gittikçe yükselen müzik sesiyle hedefime yaklaştığımı hissediyordum. Yanıp sönen ışıklar başımı döndürüyor, duman altı olmuş mekanda nefes almam giderek zorlaşıyordu. Ancak pes etmeye niyetim yoktu.
Alessia Cara'nın sesi tüm bedenimde yankılanırken adımlarımı bar tezgahına yönlendirdim. Buraya polis kimliğimle gelseydim mekanın yarısını içeri tıkacak kanıtı bulabilirdim. Ancak polislik bugüne dek bana hiçbir kazanç sağlamamıştı. Aksine, sevdiğim her şeyi tek tek elimden almıştı. Hayallerimin mesleği, hayallerimi yerle bir etmişti.
Yaklaştığım bar tezgahında tanıdık yüzü aradım. Burada olacağını söylemişti ancak ona dair tek bir iz göremiyordum.
Yasa dışı sayılabilecek her türlü olayın döndüğü bu mekanda tuzağa düşürülmem işten bile olmazdı. Çaresizliğim mantıklı düşünme yetilerime ket vurmuştu. Bu sebeple tek çözüm olarak gördüğüm bu yere düşünmeden dalmıştım.
Buradaki birkaç gangster ile bir geçmişim olması ihtimaline karşın yüzümü kapüşonumun ardında saklıyordum. Kafası uçmuş bedenlerin pek de dikkatini çektiğim söylenemezdi. Yine de tedbirli davranmakta fayda vardı.
En sonunda, yüzünün tamamı dövmelerle kaplı barmenin ilgisini çektiğimde gözlerinin büyüdüğüne şahit olmuştum. Muhtemelen beni Jieun sanmıştı. Ki bu durum şu anda işime gelirdi.
Yüzümü seçebilmesi adına kapüşonumu hafifçe geriye çektim. Yüzümü tamamıyla gördüğü anda hareket eden adem elmasını yakalayabilmiştim. Eliyle tezgahın altında bir şeyleri aramaya başladığında her ihtimale karşı yanıma aldığım silahıma ulaşmak için elimi belime yerleştirdim. Evet, buraya gelirken her türlü riski göze almıştım. Ancak ikinci defa ölümü göze alacak kadar da cesur değildim.
Barmen beden hareketlerimden yapacağım hamleyi kestirmiş olacak ki ellerini tezgahın altından çıkarmadan, kafasını hafifçe sağa çevirerek karanlık koridoru işaret etti. Yine de belimdeki elimi geri çekmedim. Kafamla onu onayladıktan sonra, karanlık koridora ilerlemeye başladığımda beni neyin beklediğini, kimin beklediğini, bilmiyordum. Daha da önemlisi, beni Jieun mı sanmıştı, yoksa geleceğimin haberini mi almıştı? Her iki durum da benim için hayati önem taşıyordu.
Karanlık koridorun başına geldiğimde fotoselli ışıklar hareketimle, sırayla yanmaya ardından da sönmeye başlamışlardı. Uzun ve dar koridorda gözüme henüz bir kapı çarpmamıştı. Ne kadar yürüyeceğim ya da karşıma ne zaman bir şey çıkacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Ta ki, koridorda kendi adım seslerim dışında bir başkasınınkini duyana dek...
Adımlarımın yavaşlamasını fırsat bilen beden, bir nefes mesafesi kadar yakınımda durduğunda parmaklarım silahın kabzasını güvenle sarmıştı. Ancak belimden çekmeye fırsat bulamadan arkamdaki bedenin kolları, kollarımı altında bırakarak beni kafesine almıştı.
Vücudumdaki adrenalinin yükselmesiyle içerisinde bulunduğum kafesten kurtulmak için debelenmeye başlamıştım. Ancak kulağıma fısıldayan tanıdık sesle tüm uzuvlarım kaskatı kesilmişti. O an tek dileğim tüm yaşadıklarımın korkunç bir kabustan ibaret olmasıydı. Ancak ensemde hissettiğim soğuk nefes, içerisinde bulunduğum gerçekliği adeta haykırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Güvenecek misin?-2 |JJK
FanfictionOnu kurtarmak için başka seçeneğim yok. Evet, kendimi böyle avutuyorum. Onu, karanlık zindanlara hapsedene teslim oluyorum. Ancak bu defa elimde bir kozum var. Bu defa onun da benden başka seçeneği yok. Kavuşmak için ödeyeceğimiz bedel aynı. Birbiri...