Kırmızıya boyanmış duvarların sarmaladığı White Village, yeni tarzıyla şatafatından zerre ödün vermemişti. Geçen yılın aksine bu yıl olduğundan daha da kalabalıktı. Aylardır yayılan söylentiler sonunda bugün açıklığa kavuşacaktı.
Veliaht'a ne olmuştu? Aylardır neler yapıyordu? En önemlisi, hayatta mıydı?
Çetenin kaybedilen güveninin yeniden kazanılması adına Anne, bugün kendisini ilan edeceğini açıklamıştı. Her yıl olduğu gibi, tüm örgütleri bir araya getiren Barış Partisi, Anne tarafından organize ediliyor ve yine Anne sayesinde barış içinde yaşayan çetelerin dostluklarının pekişmesine katkıda bulunuyordu.
Çift kanatlı kapı açıldığında beyazlar içerisindeki Jeon Jungkook, misafirlerin görüş açısındaki yerini almıştı. Patlayan flaşlar, Jungkook'un gözlerini alırken ensesinden aşağı süzülen ter damlasını belli etmemeye özen gösteriyordu. Çevresindeki meraklı bakışları üzerinde hissettiğinde çenesi istemsizce gerildi. Yokluğunda herkes arkasından konuşmuş, meydanı boş bulan itler diledikleri gibi liderlik taslamışlardı. Koltuğunu geri alma zamanıydı. Hem koltuğunu hem de sevdiği kadını...
Bakışların kapıya yöneldiğini gören Hoseok, olduğu yerde rahatsızca kıpırdanmak zorunda kalmıştı. Hala aklının alamadığı pek çok şey vardı. Jungkook nasıl olup da onu ve Jieun'ı affetmişti. Jiyeon'a düzenlediği saldırıdan sonra polis her yerde Jungkook'u aramalıydı? Nasıl oluyordu da böyle rahat etrafta dolaşabiliyor hatta gövde gösterisi yapıyordu?
Jieun'dan öğrenirim nasılsa, diye düşündü Hoseok. Şimdilik Jungkook'un gözüne görünmese daha iyiydi.
Aniden tüm ışıklar söndüğünde koskoca White Village karanlığa gömüldü. İnsanların fısıltısı da kesilmeye başladığında herkes anlamıştı anın geldiğini. Anne'nin kendini göstermesi, tüm yeraltı için bir devrimdi. Yıllardır merak ettikleri Anne, en sonunda karşılarına çıkacaktı. Bu gece üstün güvenlik önlemleri alınmıştı. Her zamankinden daha üstün. Tıpkı geçen yılki gibi...
Bembeyaz, tülden yapılmış bir elbisenin içerisinde, tüm zarafetiyle merdivenlerin başında belirdiğinde spotlar yalnızca onun üzerine odaklanmıştı. Tüm salon karanlığa bürünmüşken Anne'nin üzerindeki spot, herkesin birbirini görmesine yetecek kadar parlak bir ışık huzmesiyle sarıp sarmalıyordu Anne'yi.
Spotun gücü azalıp salonun ışıkları loşluğu koruyacak şekilde hafifçe yanmaya başladığında Jiyeon da merdivenlerin sonunda kendisini bekleyen Jungkook'u görebilmişti. En sonunda tuttuğu nefesi bırakarak yavaş ve dikkatli adımlarla merdivenleri adımlamaya başlamıştı. Bundan tam bir yıl önce de bu insanların arasında bulunmuştu. Ancak o zaman tam anlamıyla görünmezdi. Şimdiyse tüm bakışlar üzerine odaklanmıştı.
''Muhteşem görünüyorsunuz, efendim.''
Son basamağı da indiğinde Jungkook'un tam önünde durmuştu. Gözleri kesiştiğinde Olmuş mu? der gibi bakıyordu Jiyeon ona. Jungkook'un yüzünde küçük bir gülümseme belirdiğinde gözlerinin Jiyeon'un gözlerinden ayırmadan kızın zarif mücevherlerle donatılmış elini kavrayarak dudaklarına götürdü. Tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. İri elleri arasındaki zarif eli bırakmadan arkasına, onları izleyen yüzlere dönerek Jiyeon'u herkese takdim etti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Güvenecek misin?-2 |JJK
Fiksi PenggemarOnu kurtarmak için başka seçeneğim yok. Evet, kendimi böyle avutuyorum. Onu, karanlık zindanlara hapsedene teslim oluyorum. Ancak bu defa elimde bir kozum var. Bu defa onun da benden başka seçeneği yok. Kavuşmak için ödeyeceğimiz bedel aynı. Birbiri...