''Ne demek istifa ediyorum! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?''
Tüm şubeyi inleten sesin kaynağı Kim Seokjin idi. Anlayışla karşılayacağını düşünmüyordum tabi ki. Ancak bu kadar fevri bir yanıtı da beklediğim söylenemezdi.
Koyu renkli saçlarından kaç kez geçirdiğini sayamadığım parmakları, rotasını değiştirerek kravatına uzandığında sert bir hamleyle çekiştirmeye başladı. Oda içerisinde volta atmaya başladığında oturduğum sandalyede rahatsızca kıpırdandım. Çekinmem gereken biri değildi. Mesleki kariyerim de onu zerre ilgilendirmezdi.
Omuzlarımı silkip kendime geldim. Deri koltukta doğruldum ve dikkatini çekebilmek adına boğazımı temizledim. Ancak konuşmama fırsat vermeden kendisi konuşmaya devam etti:
''Anlayamıyorum. Neden her şeyi yoluna koymak üzereyken böyle saçma bir karar aldın?''
Volta atmaya devam ediyor, bir yandan da bana sorularını yöneltiyordu. Konuşmak için yeni bir adım attığım esnada odanın içerisindeki adımlarını aniden durdurdu ve ikinci kez lafımı kesti:
''Yoksa tehdit mi ediliyorsun? Kim? Söyle hemen!''
Panikle omuzlarıma tutunduğunda ona yalan konuşamayacağımı biliyordum. Seokjin zeki bir adamdı. Beden dilimle her şeyi çözebilirdi. Yalan konuşmaktansa gizli tutmak en mantıklısıydı.
''Tehdit edildiğim yok. Polis olduğum süre boyunca bir gün bile mutlu değildim.'' dedim. Bu kısmı yalan değildi.
''Yapma, bu defa içimizde hainler yok.'' Vardı. Ben.
Derin bir soluk aldım. Ciğerlerime ulaşan toz tanecikleri az kalsın öksürmeme sebep olacaktı. Tozunu dahi özleyeceğim bu yerden ayrılmak epey zor olacaktı.
''Yoongi'den vaz mı geçiyorsun?''
Bu defa sinirlenen taraf ben olmuştum. Nasıl olurdu da ondan vazgeçtiğimi düşünebilirdi? Yoongi ile aramda olanlar aşktan da öteydi. Bu hissi 'Birbirimize aşığız.' diyerek basitleştiremezdim. Bunun bir tanımı yoktu. Ancak içimde Yoongi'ye karşı zerre sevgi kalmasa bile bu saatten sonra onu bırakamazdım. Bizi bağlayan şey ortak kayıplarımızdı.
''Kararım değişmeyecek. Kabullensen iyi edersin.''
Ters tepkimi beklemediği aşikardı. Öte yandan sorusunu reddetmemiş olmamın içinde şüphe uyandırdığına emindim. Şimdilik vazgeçtiğimi düşünmesi Jungkook'la iş birliği yaptığımı bilmesinden iyiydi.
''Ne halin varsa gör. Onu tek başıma da kurtarabilirim.''
Omuzlarımı sertçe ittirdiğinde az kalsın dengemi kaybedip yere düşecektim. Bana sırtını dönüp odadan hışımla çıktığında bir dostumu daha kaybetmenin acısını şimdilik arka plana atacaktım.
Hızla masamdaki eşyalarımı toplamaya başladım. Jin dönmeden toparlanıp gitmeliydim. Şu an oldukça sinirliydi. Bu sebeple mantıklı düşünemiyordu. Ancak sakinleştiğinde istifamı derinlemesine araştıracağından emindim. Ağzımdan bir şey kaçırmadığım sürece araştırabileceği herhangi bir kaynağı yoktu. Rahattım.
Kilitli çekmecemi açarak işime yarayabilecek bir avuç dolusu çipi hızla çantama doldurdum. Ses kaydı ve gps görevi gören pek çok mikroçip vardı. Elbet lazım olurdu.
Kısa süreli toparlanmamı bitirir bitirmez kendimi şubenin dışına atmıştım. Yoongi, onun için yaptıklarımı duysa muhtemelen bir daha yüzüme bakmazdı. Asla öğrenmemesini diledim.
''İstifanı sunmuşsun diye duydum. Jeon sonunda satın aldı seni de, ha?''
Ellerimin arasında tuttuğum kolinin kenarlarını git gide sıkmaya başladığımın farkına varmam epey zamanımı almıştı. Sesini duymayalı epey zaman olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Güvenecek misin?-2 |JJK
FanfictionOnu kurtarmak için başka seçeneğim yok. Evet, kendimi böyle avutuyorum. Onu, karanlık zindanlara hapsedene teslim oluyorum. Ancak bu defa elimde bir kozum var. Bu defa onun da benden başka seçeneği yok. Kavuşmak için ödeyeceğimiz bedel aynı. Birbiri...