Yavaşlayıp duran at arabasının içinden yakında ki saraya göz gezdirdim. Büyüktü. Jeon Sarayı kadar değildi elbette.
İki günlük yolculuk sakin geçmişti. Jin hyung ile birlikte birbirimizden ayrı geçirdiğimiz bir yıl hakkında konuşmuş sık sık gülmüştük. Onu ne kadar özlemiş olduğumu iyice anlamış ayrıca bu yolculuk sırasında kafamı dağıtmıştım.
Arabadan indim ardımdan da Jin hyung inmişti.
''Diğer elçiler gelmiş olmalı efendim. İçeriye geçelim,buyrun..'' eliyle yön gösterdiğinde kibarca gülerek ilerlemiştim.
Ne kadar merak ettiğini bilsem de iki gün boyunca Seokjin hyunga Taehyung'tan hiç bahsetmemiştim. Arada kaçamak sorularla ağzımdan laf almaya çalışmıştı,bende birkaç ufak detay vermiştim ama mühim değildi. Taehyung hakkında kimseye açılabilecek gibi hissetmiyordum.. En azından şimdilik..
''İyi günler. Biz Jeon krallığından geliyoruz.'' sarayın kapısında dikilen alfa kafasıyla onayladı Jin hyungu. Beni de elçi sandığı ortadaydı..
Omega bir prens olarak çevrede pek tanınmazdım. Yakın olduğumuz krallıkların birinci düzey ailesinden başka pek birine görünmüşlüğüm de yoktu. Bu yüzden tanınmamayı absürt bulmadım.
''Ben Jeon Krallığının Yüce Omegası Prens Jeon Jungkook..'' tanışmak amacıyla elimi uzattığımda alfa utanarak selamlamıştı beni. Amacım bu değildi fakat bozuntuya vermedim.
''Teşekkür ederim alfa. Hangi krallığa mensup olduğunu sorabilir miyim?''
''Kim krallığı efendim.'' iki yanımda duran ellerim aniden uyuşmuştu. Vücudumda hissetmediğim tüm damarlarımdan bütün kan birden çekilmiş,alfanın ağzından dökülen cümlelerle ayaklarım dermanını kaybetmişti.
''Efendim iyi misiniz?'' kolumu tutan betaya döndü gözlerim
Kendimi toplamam zamanımı almıştı
''İçeri girelim hyung. Lütfen...'' kafasıyla beni onaylayarak içeri yöneldi
Alfadan öğrendiğimize göre Kim krallığının elçisi taht odasındaydı.
Tüm kalbimle Prens Namjoon'u veya herhangi bir lord'u görmemeyi diliyordum. Bir ayın sonunda,koskoca bir ömür gibi süren bir ayın sonunda, onu görecek olmak beni çılgına çeviriyordu. Hayal kırıklığı saniyeler içinde aklımdan geçen onlarca duygunun sonuncusu bile olmamıştı.
Altın rengi,oyuntulu ve devasa kapının önünde durduk. Alfalar bize bakıyor,bir adım bekliyorlardı. Ama şuan o adımı atmaya dermanım yoktu. Jin hyung kolumu bıraksa yere yığılmam an meselesiydi..
''Prens Jeon?'' betaya baktım göz ucuyla
Bir onay yada bir kaçış işareti bekliyordu. Beklemeye tahammülüm kalmamıştı ama düş kırıklığıda ödümü koparıyordu. Yine de ne olacaksa olsun dedi içimdeki küçük omega ve kapıyı tıklattım.
Kısık bir komutla kapı aralandı. İçeriye ürkek bakışlarım deydiğinde ilk seçemedim etrafı sonrasında ise tahtta kitap okuyan esmer bedene takılmıştı gözlerim. Oydu.. İç çekmiştim sessizce..
Jin hyungun kıkırtısı doldu kulaklarıma ama aldırmadım. Yavaşça bedenimi ayırdım ondan ve ileri bir adım attım. Karşımda ki alfa kafasını kaldırıp bakmamıştı bana hala.
Sayfayı değiştirmekte olan eli durdu birden. Kokumu almış olmalıydı. Birden minik burnunu oynattı emin olmak ister gibi sonrada kahverengi irislerini bana kilitlemişti. Gülümsedim.
''Gardenya..''
''Taehyung..''
Koşarak ona uzattığım kollarımın arasına girmesi de tam olarak bu saniyeye denk geliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gardenya - Taekook
Fanfiction"Acaba," dedi, "bir gün hepimiz kendi yıldızımızı bulalım diye mi yıldızlar böyle parlıyor?'' Gardenya - Taekook