ama bu evren bizi daha çok uzak tutmaz mı, mevsimler bile sende farklıysa?
__________
yongbok'u son gördüğüm günden beri yaklaşık iki ay geçti.
bu iki ay boyunca hayatımda değişen hiçbir şey olmasa da o ikindi, o kaldırımda konuştuğumuz zamana geri dönmeyi diledim ben saatler ilerledikçe.
çünkü yongbok beni değerli hissettirmişti.
o bana bakarken büyükannemin azarlayıcı ifadesi yoktu yüzünde. babamın hayal kırıklığı yoktu, annemin kızgın yüzü yoktu, akrabalarımın kınamaları ya da sokaktaki herhangi birinden bana gelen acıma duygulu gözlerin hiçbiri yoktu onda.
bu 16 yıllık hayatımda gerçekten bir ilkti benim için.
ben istenmeyen çocukmuşum. yanlışlıkla olmuşum yani. annem bana her kızdığında bunu yüzüme vururdu. 'zaten doğurmayacaktım ben seni, babana dua et sen!' derdi. yanlışlıkla olan her zaman bendim onlar hiçbir şey yapmamış gibi.
annemin ailesi ben doğduğumda benden nefret etmiş. bir gün annem beni bebekken tarlaya, dedemlerin yanına götürmüş. daha sonra oradan ayrılması gerektiğinde ben dedemle kalmışım.
dedem de beni orada, uzun başakların içinde bırakmış. yoldan geçen biri ağlama seslerimi duymasa muhtemelen ölecekmişim ben.
beni bilerek ölüme terk edecek kadar çok nefret etmişler benden. hâlâ öyle muhtemelen fakat babamla boşandıklarından beri içleri çok daha rahat, insan olduğumun farkında gibiler artık.
babamın ise ailesi yok. bu yüzden onu istemeyen teyzemler annemle ayrıldıklarında o kadar sevindiler ki bana nasıl olduğumu sordular.
ah, unuttuğum bir şey daha var.
yongbok yokken babam dedi ki, okuldan kaçmaya devam edeceksem bir işte çalışmaya başlamalıymışım.
böyle duyduğunuzda sanki bu lafları bana söylerken bağırıyor, çağırıyor belki de bana elini kaldırıyor gibi canlanabilir aklınızda ama kesinlikle yok böyle bir şey. babam asla bana elini kaldırmadı. hatta bu tavsiyenin benim geleceğim için olduğunu hissettirdi bana.
mesela annem olsa bağırırdı, çağırırdı hatta elini de kaldırırdı ve derdi ki, 'benim çocuğum işsiz gezerse insanlar ne der!'
insanlar şimdi de arkasından çok şey söylüyor ve hiçbiri benim yüzümden değil. onun gözünde suçlu yine benim. büyüdükçe bunun nedenini anladım sanırım. başından beri annem ve ailesinin babama çektirdiklerinin asıl yükü, annem ve babamın birlikteliğinin en büyük kanıtı olan bendim onlar için. parmaklıklar ardında olan annemse de onun bakış açısından dışarıdaki ben de parmaklıklar ardında görülüyordum. o ise sinirini istediği gibi çıkarıyordu, düşünmeden.
bu yüzden hakim bana kiminle kalmak istediğimi sorduğunda düşünmeden 'babam' dedim ve anlayamadığım bir şekilde babam bile buna şaşırdı.
sanırım dizimi yaraladıktan sonra babam yerine anneme koşmam babamı çok etkiledi ki, onu seçmeyeceğimi düşünerek kahrolmuş tavırlar sergiliyordu o karar anında.
oysa sadece annemin nadiren şefkat gösterdiği o an için ona koşardım.
babamın bu lafı aklımda birden yer edinmeye başladığı için artık okuldan kaçmalarımı topuma ayırmıyordum. ilk bir ay belki yongbok gelir diye yine o çevrede top sektirmiştim fakat gelmeyeceği düşüncesi aklıma yer edince topu orada bırakıp kendime iş aramaya çıkmıştım.
ayakkabıcı amcaya çırak oldum, yaptığım tek şey çay getirmekti. oradan ayrıldıktan sonra bir toptancıya çırak oldum. yaptığım tek şey etrafı temizlemek oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
payandayız şimdi, vakitlerden ikindi, changlix
Fanfiction"ah ikindi ah! duramadın yerinde, geldin geçtin. tabii, kimin umrunda? azarı yine changbin yesin!" tw/ nefret, siddet