hatırlıyor musunuz, en başta size o ikindinin beni bir çocukla tanıştırdığını söylemiştim.
o yüzü asık, mutsuz hatta huysuz olan sarışın çocuk.
ikinci görüşümde gerçekten mutlu olduğunu görünce düşünmüştüm ki, sadece o gün morali bozukmuş. o kırgın tavırları sadece o güne mahsusmuş.
değilmiş aslında.
hatta asıl o güne mahsus olan mutlu halleriymiş yongbok'un. keşke bunu kendi kendime anlayabilseydim, dedim sonradan. keşke ona yapılan muameleyi kendi gözlerimle görmek zorunda kalmasaydım.
yongbok o park gününden sonra benim yanıma gelmedi. evet, beni gördü ama yanıma gelmedi. hatta ona doğru bir adım attığımda kafasını çevirdi ve uzaklaştı olduğum yerden.
yanlış bir şey mi yaptın changbin? neyi yanlış yaptın changbin? ne yaptın yine?
kendimi sorguladım durdum bu tavırdan sonra. ama çok geçmeden anladım ki, bende değilmiş hata. hata onun ailesindeymiş. yongbok'a göre.
durun, kafanız karışmasın ki daha rahat empati kurabilesiniz benimle. hepsini baştan anlatacağım.
yongbok'u evine bıraktıktan sonra eve gitmiştim. babamla iş bulamamam hakkında konuştum ben o akşam. bana dedi ki, "peki. kendi işini kendin kurmak istiyorsan da karışmam. ama işe yaramazsa ve hâlâ okulu aksatmakta kararlı olursan, ben sana iş bulurum oğlum." tabii ki kabul ettim bunu. itiraz edecek halim yoktu ya.
bu konu hakkında düşündüm o gece uykuya dalmaya çalışırken. neyi seviyorum, ne yapabilirim, ne mutlu eder beni? top. günlük hayatımda beni top mutlu ederdi ama futbolcu olmak istemiyordum ki ben.
tekrar düşündüm, ne mutlu eder beni? bu günlerden önce yaşadığım en mutlu anı düşündüm. annemle bir daha görüşmeyecek olduğum an. avukat mı olmalıydım? hayır, hayır. bunun için liseyi bırak, yüksek okulun da yükseği gerekirdi. ofis için para gerekirdi. ben insanları güzel savunurdum ama mahkeme gibi fazla resmi bir yer benim işime hiç gelmezdi.
daha sonra o kadar uykum geldi ki gözlerim kapanmaya başladı. ben de uyumamak için bir şarkı mırıldanmaya başladım. uyuyamazdım henüz, daha bir iş bulacaktım kendime. şarkı söyledim, söyledim, söyledim...
şarkı söyledim.
bu hoşuma gitti.
"şarkıcı olayım o zaman," dedim kendi kendime. "şarkıcı olursam param da çok olur." kasabanın ortasındaki kahvehane televizyonunda şarkıcılar gösteriyorlar ve onların kıyafetleri çok parlak oluyor. kesin çok paraları vardır.
annem sesimi beğenirdi benim. sevdiği tek şey buydu galiba hakkımda. şarkıcı olursam şarkılarımı dinler ve beni unutmaya çalışmaktan vazgeçer belki. şarkıcı olursam insanlar beni sevecektir.
annem de sever o halde.
bu düşünce öyle heyecanlandırdı ki beni, uyumamak için söylediğim şarkıyı uyuyabilmek için söylemeye başladım bu sefer. sabah birkaç saatlik uykuyla olmama rağmen evden çıkıp yongbok'u görmeye gittim koşa koşa.
evinin önündeydi, yanında orta yaşlı bir adamla. adamın sırtı bana dönüktü, yongbok beni görebiliyordu. mutsuzdu ifadesi.
adımlarımı hızlandıracakken duyduğum yüksek, sinirli ses durdurdu beni.
o adam, yongbok'a bağırıyordu. o da mı dövülüyordu ailesi tarafından? bu düşünce birden kalbimi hızlandırdı. yüzümün kızardığını, ellerimi sıktığımı hissettim. benim yaşadığım şeyleri mi yaşayacak şimdi? o benden de küçük, olmaz ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
payandayız şimdi, vakitlerden ikindi, changlix
Fanfiction"ah ikindi ah! duramadın yerinde, geldin geçtin. tabii, kimin umrunda? azarı yine changbin yesin!" tw/ nefret, siddet