⚛
Tren istasyonun içindeki beş masa ve birkaç sandalyeden oluşan kafeteryasında oturmuş, parmaklarımın arasındaki telefonu masanın üzerinde döndürerek sıcak içecek almakta olan Jimin'i izliyordum. Üzerinde kalın tüylü bir hırka vardı, kapüşonunu başına geçirmiş hâldeydi ve arkadan bakıldığında bile sevimli görünüyordu. Karton bardaklara konmuş içecekleri tepsinin üzerine koyduktan sonra arkasını döndü ve masaya doğru gelmeye başladı. Tepsinin içinde sadece içecekler olmadığını görmek kaşlarımın çatılmasına sebep olurken kısa yolu adımladı, tepsiyi masanın üzerine bıraktı. "Ah, acıktım." diye söyleniyorken tepsinin kenarında duran jelatine sarılı sandviçlerden birini benim önüme koydu.
Jimin tatlıydı, hayatım boyunca sahip olamadığım o insandı ve onunla tanışma şansına eriştiğim için kendimi iyi hissediyordum. Kendi sandviçinin jelatinini açarak sandviçinden koca bir ısırık alırken trende yemek yememiş gibiydi. Heyecanlı olduğunu görebiliyordum, sürekli gözleri peronlara kayıyordu lakin Daegu'dan kalkan trenin gelmesini bir saatten fazla zaman vardı. Kendi sandviçimi onun aksine yavaş hareketlerle açarken sıcak çikolataların kokusunu soluyordum, Jimin masanın üzerine koyduğu telefonundan bir şeylere bakıyordu şimdi. "Sandviç beklediğimden lezzetli." dedi, telefonunun ekranını kapatarak bana baktı. "Taehyung, neden mutsuzsun?" Mutsuz değildim, dalgındım belki. İyi hissediyordum ama içimde engel olamadığım, asla dolmayan ve beni terk etmemeye yemin etmiş bir boşluk vardı.
"Mutsuz değilim, yorgunum sanırım."
Sandviçini tepsinin üzerine koyarak sıcak çikolata dolu sıcak bardağı parmaklarının arasına hapsetti. "Jimin, ben anlam veremiyorum bazı durumlara. Kaybolmuş gibiyim benliğimin içinde. Kendimi tanıyamıyorum." Bakışları benim üzerimde gezinirken arkasına yaslandı, içeceğinden içtikten sonra dudaklarından uzaklaştırdı. "Kendini yeni tanımaya başlamakta sorun yok bence. Yaşadığın, alışık olduğun bir çevreden uzaksın. Kendi işlerini yapıyorsun, sorumlulukların daha ağır. İnsanın kendini keşfetmesi için hep zaman vardır." Jimin hayatımda gördüğüm en iyi dinleyici ve nerede, ne söylemesi gerektiğini bilen birisiydi. Minhyun ile olan ayrılma isteğim hakkında onunla ilk konuştuğum zaman da benzer olgunluğu ile düşüncelerimi şekillendirmişti.
"Bir insan sevdiği insana güvenmeli. Sen burada oturmuş o kimlerle ne yapıyor diye kafanda kurarsan, o orada benzer düşünceler içinde olursa senin için, yürümez. Bir süre sonra düşünceler iyi halinden sapar, sizi yıpratır. Minhyun şimdiden seni tamamen kontrol altında tutmak istiyor, ben senin arkadaşınım. Jungkook oraya arkadaşın olarak gitti ama sonuca bak. Değersiz hissettiren hiçkimse için değmez."
Minhyun ve ben, ailelerimiz isteği ile bir ilişki içinde yaşamaya başlamış, zaman içinde birbirimizi sevmiş ve devam etmiştik hayatımıza. Bizi bir arada tutan sebeplerden birinin, ailelerimizin bu iğrenç dünyada bize verdikleri destek olduğunu her zaman biliyordum. İkimiz de ailelerimizin onaylamadığı bir ilişkiye göğüs gerecek kadar güçlü olamamıştık hiçbir zaman. Jungkook'un söylediği gibi alışkanlığa dönen sevgimiz, birbirimizi göremediğimiz zamanlar boyunca yıpranmış, ince bir iple bağlı olan bağımız kopma noktasına gelmişti. İki seçenek vardı önümde, ya Minhyun'un istediği gibi tuvalete gittiğinde bile haber verecek bir sevgili olacak ya da o ipi kesip atacaktım ve ben de ikincisini tercih etmiştim. Pişman değildim ama bu hâle gelmiş olmamız da beni mutlu etmiyordu pek. Ikimiz de hayatımıza normal bir şekilde devam ediyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
new romantics' yoonmin+taekook
Fanfictionaile gruplarına ev arkadaşlarını dahil etmek zorunda kalan jungkook ve jimin, aşkı da beraberinde getireceklerini bilmiyorlardı.