⚛
Min Yoongi;
Hiçbir zaman kendim için çok fazla şey isteyen biri olmamıştım.
Hayatıma bir şekilde devam ediyordum Jungkook oda arkadaşım olana kadar. Pek arkadaşı olmayan, insanlar iletişim kurmaktan uzak bir insandım ama bu küçük çocuk hayatıma girmiş ve beni olduğum kişiden farklı biri haline getirmişti. Sorumluluk almaktan nefret eder yanımın aksine Jungkook'un tüm sorumluluğunu almam gerekiyor hissi bırakıyordu üzerimde. Ona kahvaltı hazırlamak, yemek yediğinden emin olmak, gece uyumadan önce sütünü ısıtmak derken kendimi hazır olmadığım bir dünyanın içinde bulmuştum ama şikayetçi değildim. Birileri ile iletişim kurmanın o kadar da kötü olmadığını göstermişti bana. Bam'i de getirmiş ve tamamen sorumluluk duygusu ile dolmama sebep olmuştu.
Jungkook'un hayatıma getirdikleri bununla sınırla değildi, Jimin'i getirmişti bana. Gülümsediğinde kısılan gözleri, tombul yanakları, her an kahkaha atmaya hazır hali ile hayatıma dalmış, beni olduğumdan daha iyi biri haline getirmişti. Tanrı'm, ona nasıl kapıldığım tam bir muamma olmasına rağmen hayatımı onun için verecek kadar çok sever duruma gelmiştim. Gözlerine bakabilmek için yaşamam için bir sebep haline gelmişti. Birini bu kadar çok seviyor olmak korkutucuydu, bakıldığında her şey normal görünüyordu ama duygular çok fazlaydı.
Pansiyonun küçük lobisinde oturmuş, dekorasyon dergilerinden birini karıştırırken onu bekliyordum. Jimin ile sevgili olmamız ani itiraflar, görüntülü konuşmanın ışığında olsa da onu randevuya çıkarmak istiyordum. İlişkimiz zor olacaktı, mesafeler araya girecek ve çok özleyecektik birbirimizi. Nasıl devam edeceğimizi ve bu özleme rağmen ilişkimizi ayakta tutacağımızı bilemiyordum ama düşünmek de istemiyordum. Jimin yanımdaydı ve birazdan onun çıkacağım güzel randevuyu düşünmek istiyordum.
Asansör kapısı aralanarak Jimin üzerine giydiği beyaz gömleği ve siyah pantolonu, omzuna astığı uzun çantasının üzerine koyduğu deri ceketi ile çıktı. Ayağa kalkarak ona ilerkerken kocaman gülümsedi, kolları boynuma dolanırken ben de ellerimi onun ince beline sardım. "Gidelim mi?" diye sordum geri çekilerek, Jimin'in çiçek kokulu parfümü çok hoşuma gitmişti. Jimin hemen yanımda yürürken istasyondan çıkarken yaptığım gibi onun elini tutmak istiyordum ama bunu yapmaz çok zordu, dirseklerimiz birbirine değer hâlde çıktık pansiyondan. Sokaklar Seoul ya da Daegu'nun aksine sakindi, geneli orta yaşlı insanlar ve okula giden çocuklardan oluşmaktaydı. Seoul'ün içindeki o genç kesimin telaşlı ve eğlenceli halleri yoktu. "Hyung..." Jimin konuştuğunda ona baktım, gözlerini üzerime dikerek yolun ortasında durmuştu ve ben de durmak zorunda kaldım. Bakışlarımız buluştuğunda onun gülümsemekte olduğunu gördüm.
"Elimi neden tutmuyorsun?"
Elini bana uzatarak yüzüme bakarken ona doğru ilerledim ve parmaklarımızı birbirine geçirdim, gülerek benimle yürürken şimdi omuzlarımız birbirine değiyordu. Minik parmakları elimin içinde kayboluyor, bedenini bana yaslarken onu kucağımda saklamak istememe sebep oluyordu. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu Jimin, güzel bir randevu yapacağımızı söylediğimde gözlerinin içi parıldadı. Ana caddeye ulaşarak taksi için beklerken başını omzuma yasladı, "Bütün gece uyumadın, yorgun musun?" diye sordum, minik mırıltılar ile beni onaylarken kediye benziyordu. Dün pansiyona giriş yaptıktan sonra birkaç saat uyumuş, akşam yemeğini pansiyonun küçük restoranında yemiş ve gezmeye çıkmıştık. İlsan küçük bir yerdi, uzun bir ana caddesi dışında küçük mahallelerden oluşuyordu. Jimin ilk başlarda tanıdık biri görmenin telaşında olsa da zamanla rahatlamış, Jungkook ile şakalaşmış, birbirimizin fotoğraflarını çekmiştik. Jungkook o kadar fotoğraf içinde sosyal medyada sadece Taehyung ile olan fotoğrafını atınca on dakika boyunca sevgilimin söylenmesini dinlemek zorunda kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
new romantics' yoonmin+taekook
Fanfictionaile gruplarına ev arkadaşlarını dahil etmek zorunda kalan jungkook ve jimin, aşkı da beraberinde getireceklerini bilmiyorlardı.