Bölüm 1

6 1 1
                                    

Zorlu bir doğum... Sonrasında gelen tiz bir
ses, bir ağlama... Ebe söylüyor, Erkek...

Doğum yapan kadın terler içerisinde neredeyse baygın. Tahtın ilk ve tek varisini doğurmanın verdiği sevinçle mutluluktan sarhoş, tüm bedeni sanki binlerce karıncanın istilasına uğruyormuşçasına uyuşuk. Sarayın koridorlarında ayak sesleri duyulmaya başlıyor, telaşlı ayaklar sabahın ilk ışıklarının aydınlattığı koridorlarda taht odasına doğru koşuyor. Çift taraflı, bronz kirişlerinden koca taşlara sabitlenmiş, üstünde ülkenin en iyi marangozları tarafından oyulmuş tanrı tasvirlerinin bulunduğu devasa kapı ufak bir çatırdama ile aralanıyor. Yavaş ve ağır bir şekilde açılmaya başlayan kapının verdiği heyecan duygusu vücutlarını saran bedenler, kapıya dönmüş meraklı gözler ile gelecek haberi bekliyorlar. Tek bir yaşam belirtisi yok odada, sanki zaman akmaya direniyor, duyulan tek ses odaya giren silüetin düzensiz ve kesik nefes alışverişleri. Kısa bir süre geçiyor, telaşlı ayakların sahibi silüet soluklanıyor ve kendinden emin bir şekilde tek bir nefes alıyor. Ağzından iki kelime dökülüyor " Bebek erkek".

Bir anlığına duran zaman, eskisi gibi belki de daha hızlı ve şevkli bir şekilde akmaya devam başlıyor. Kral şarabını kaldırıyor ve yarın büyük bir ziyafet verileceğini açıklıyor. Kurbanlar kesilecek, ülkedeki en iyi dansçılar getirilecek ve her çeşit yemeğin bulunduğu bir masa kurulacak. Tek bir şey için, tahtın tek varisi.... Prensin doğduğu yıl bereket yılı oluyor, Demeter'e kurbanlar kesiliyor, kocaman şenlik ateşleri yakılıyor. Tüm halk prensin doğumunu büyük bir sevinç ve coşku ile karşılıyor.

Doğumdan sonra bir kaç yıl geçiyor, dedikodular ve söylentiler halka kadar inmiş kulaktan kulağa dolaşıyor. Söylentiler prens hakkında; yumuşak teni bir ay kadar beyaz ve soğuk, dalgalı saçları güneş kadar sarı ve parlak, gözleri ise ormanın derinliklerinde ayak basılmamış otlar kadar yeşil ve yoğun, ince parmaklara sahip elleri bir sarmaşığın zehri kadar ölümcül ve zarif. Kral Baste, bunun farkında ve oğluna gözü gibi bakıyor, tüm vücudunu gül yağlarıyla ovduruyor saçlarını en temiz ve saf ırmağın sularıyla yıkatıyor... En azından halk arasında söylenenler bunlardan ibaret.

Tüm bu göz alıcılığın ve büyüleyiciliğin yanı sıra kısmen de olsa bir üne sahip olan Bedros'un oğlu ben varım, Athos... Babam soylu bir tüccar, çok olmasa da halk içerisinde nüfuz sahibi. Yaşam şartlarımız standartın üstünde ama lüks değil. Bereket yılında doğan, ailenin tek erkek çocuğuyum. Bedros'un soyunu devam ettirecek tek varis. Doğduğumdan beri, daha doğrusu hatırlayabildiğim geçmişten beri pek arkadaşım olmadı. Yaz aylarında gittiğim ırmaktaki bir kaç kaya ve ormandaki yosun tutmuş ağaçların dibindeki mantarlardan başka arkadaş. Diğer ailelerdeki çocuklar ile geçinemezdim, sürekli bana zorbalık yaparlar ben ise karşılık veremezdim. Babam durumdan şikayetçi olacak ki artık eğitim yaşımın geldiğini, erkek olmaya başlamamı söylediği bir konuşma yapmak için beni yanına çağırdı. Konuşma bittikten sonra eşyalarımı toplamaya başladım, nedeni ise saraydaki okula gidecek olmamdı. Babam parası sayesinde saraydaki eğitime gitmem için kralla konuşmuş ve onay almıştı. Fazlasıyla gergin olduğumu hatırlıyorum, yanıma çok fazla eşya almadım belki de almak istemedim. At arabası bahçe kapısının dışında beni saraya götürmek için gelmişti. Ufak bohçamı elinde tutan babam ile evden çıktık, arabaya doğru giderken ayaklarımın taşlara takıldığını ve sendelediğimi asla unutmam. Atların kişnemesiyle irkildim, altı yıldır yaşadığım evimden ayrılıyordum daha doğrusu ayrılmak zorunda bırakılıyordum. Bana kalsa mantarlar ve kayalarla gayet güzel bir yaşamım vardı en azından sakin ve huzurlu....

Baharın Laneti Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin