~GİRİŞ~

400 27 152
                                    

BÖLÜM ŞARKISI:SO CLOSE/OLAFUR ARNALDS

İşleyen bir zihinden daha tehlikelisi varsa, o da hastalıklı işleyen bir zihindir.

Ve tüm şifalar bu zihne adansa dahi, o hastalığı geçiremeyecektir.


Göğün ağıt yaktığı, yağmur damlalarının bulutları terk ederek zeminle seviştiği o karanlık gecede yaşanacaklar, karşısındaki bedene sanki bir filmin fragmanı gibi önceden izletilmişti. Genç adam ise bu filmin senaristliğini üstleniyor, üstlendiği bu rolün hakkını veriyordu. Senarist, fragmanı izlemese dahi kaybedeceği tek bir şey olmazdı fakat seyirci için bu durum geçerli değildi.

Seyirci fragmanı seyreder ve bu tanıtımı izleyeceği filmin pusulası olarak görürdü.

Islak zemindeki yansımasına yabancıydı. Bulunduğu sokağa, yaşadığı şehre ve bu dünyaya yabancıydı. En acınası olan ise, kendisine yabancı olmasıydı. Kendini tanımayan insan, boş bir mezarlıktan ibaretti. Ölü bedenlere sahip olmayan bir mezarlık ne kadar anlamsızsa, insanın kendisine karşı fikirsiz olması da o kadar anlamsızdı. Acizlik kelimesinin doğumuna sebep oluyordu bu durum. Milyarlarca insanı tanımak imkansızken, milyarda birlik kesimdeki kendimizi de tanıyamamak acizlikti ve aciz insanların tek zaferi kendinden bir parçayı bedeninde tamamlanması beklenen o yapbozun eksik yerine oturtmaktı.

İnsanoğlu yapılmayı bekleyen bir yapboz gibiydi onun gözünde. Hangi parçayı nereye koyacağını o kadar iyi biliyordu ki, onun bu ataklarını fark etmek mümkün değildi. Sinsiydi, gözüne kestirdiği parçayı asla göstermez, gösterse dahi karşısında durduğu bedenin bunu anlamasına imkan sunmazdı. Zihninin içinde ona yoldaşlık eden tilkiler, sahibinin insan psikolojisine bu denli hakim oluşundan memnun, tüm yaşanacaklardan habersiz insan evladının can damarı olan yapboz parçalarını kendilerine oyuncak ettikleri için de oldukça keyiflilerdi.

Peki anlamsızlığın kol gezdiği bu tenha sokakta, görülecek hesabın ağırlığını hangi aciz beden sırtlanacaktı?

Başını kaldırıp, zeminde kendisini izleyen yansımasına kör oldu. Karşısında, yaşanan onca acının sorumlusu, çalınan senelerin hırsızı duruyordu. Duruşu o kadar dik ve kendinden emindi ki, genç adam gülümsemeden edemedi. Onu öldürmek istiyordu. Hatta istek değildi onu buraya getiren, arzuydu. Onu öldürmek, çocukluğunu ellerinden alan bu insan müsveddesinin kökünü sanki  yeryüzüne hiç uğramamışçasına kazımak istiyordu.

Ama bu genç adamı, yeryüzündeki insanlardan farklı kılan da buydu.

İsteklerine boyun eğmez, isteğinin doğrultusundaki kişilere boyun eğdirirdi.

Atıştıran yağmur ilk kez uzattığı kıvırcık saçlarının uçlarına düşüyor, orada vakit kaybetmeden alnına süzülüyordu ve esen sert rüzgar bedenini dövüyordu. Hiçbiri umurunda değildi çünkü bu yüzleşme için ödediği bedellerin yanında hava şartları bir hiçti. Sessizliğin avaz avaz bağırdığı bu tenha sokakta, yaşam belirtisi veren tek şey karşısında arsız bakışlarıyla onu izleyen bedendi. Yanan sokak lambasının sarı ışığı ikisini de aydınlatsa da, genç adam kafasındaki kapüşonuyla bu ışığa karşı kendi yüzünü görünmez kılıyordu.

Karanlığa sığınan bedenleri aydınlık bağrına basmak isterdi fakat bu mümkün değildi.

Çünkü esas karanlık, insanların zihnindeydi.

Genç adam ellerini üzerindeki koyu renk kabanının ceplerine koyup "Aklı ermeyen yaş kesimine karşı gayet ilgilisin aslında. Ne oldu, bu yaşım çekmedi mi ilgini?" diyerek büyük yüzleşmenin giriş kapısını araladı. Kaçmayacak, saklanmayacaktı. Seneleri içinde barındıran bu yüzleşme, tam da bu gece yaşanacaktı. Eğer bugün bu sokakta bir kaybeden olacaksa, o kaybedenin kimliğinde onun ismi yazmayacaktı.

SOMBER PİYESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin