halsey - control
doğum günüme özel ufak bir hediye:) umarım gününüz güzel geçmiştir, iyi okumalar dilerim
cehennemin her zamanki sessiz gürültüsü ve geniş olmasına rağmen baskı hissettiren duvarları arasında jungkook ve arkadaşlarıyla oturuyor, belki de geçen gün aldığım tehdittendi bilmiyordum, gergince bacağımı sallıyordum.
etrafımdaki kimse güvenilir gelmiyordu şu an. başta jungkook'un, sonrasında tüm şeytanların sırrıydı bu. kim bilir benimle beraber kaç insan daha buna maruz kalmış ve kim bilir, belki ölmüştü. aslında ölmek değildi asıl korkum. onların elinde ölmekti.
"bugün sessizsin." birinin kulağıma doğru konuşmasıyla yanımdaki wonho'ya dönmüş, içten olmadığını bildiğim bir gülümseme sunmuştum. buna karşılık kaşlarını kaldırmış ve diğer yanımdaki jungkook'a bakmıştı. neler döndüğünü az çok anladığını biliyordum. "baksana, sana ne söyleyeceğim." tekrar konuşarak dikkatimi çektiğinde başımı ona çevirdim. söyleyeceği şey işime yarasa iyiydi.
"sıkılıyor gibi duruyorsun, biraz ayrı takılmak ister misin?" sıcak birine benziyordu. jungkook'a diğerlerinden daha yakın olduğuna emindim, bu yüzden ona olan güvenim biraz ağır basıyordu. hoseok'la uzun vakitler geçirsem de tepkilerinin aşırılığı beni korkutuyordu. ona henüz alışamamıştım.
gerçekten de sıkılmıştım. masada dönen konular onların deyimiyle son bir yıldır durmadan çalışıyor olmaları ve ne kadar yorulduklarıydı. seokjin binlerce şeytan eğitmiş ve hoseok her gün durmadan cehennemin düzenini korumuştu. felix birkaç evreni teker teker dolaşmış ve durmadan anlaşma yapmışken wonho sessiz kalmıştı. bir anlığına onun da jungkook gibi özel olduğunu düşünmeden edemezken kendimi namjoon'un anlattıkları arasında bulmuştum.
jungkook ise diğerlerinden daha önemli, hemen yanımda gerilerek belime tutunmasını sağlayacak kadar değerli bir işi yapıyordu. adını kimse söylemese de lucifer'dan bahsettiklerini anlamam zor olmamıştı. masadaki sessizlik ve belimdeki parmaklar bunu açıkça sunmuştu.
başımla yanımdaki wonho'nun teklifini onaylarken dikleştim. hemen ardından jungkook'a söylemek adına diğer tarafıma döndüğümde onu çoktandır beni izlerken yakaladım. sanırım teklifi o da duymuştu.
"seni çok geçmeden alırım." jungkook'un iznini aldığımda, pekala, ihtiyacım olmasa da ondan bir onay duyduğumda ayaklanarak masadakilere bakındım. sessizleşen konuşma ve meraklı bakışlarla bir arkamda dikilen wonho'ya, bir de bana bakıyorlardı. hafifçe gülümsemiş ve başımı yana eğmiştim.
"wonho beni biraz gezdirmek istiyormuş," açıklamamla seokjin gülümseyerek ayaklandı, "o yüzden hepinizle sonra görüşürüz." hoseok bana en sıcak gülümsemesini yolladığında namjoon wonho'ya başıyla selam vermişti. bakışlarım bizimle ayağa kalkan seokjin'e döndü.
eğilerek namjoon'un dudaklarına ıslak bir öpücük kondurduğunda gülümsedim ve ister istemez jungkook'a baktım. bakışları bendeydi, tanrım, o kadar güzel hissettiriyordu ki döndüğümde onu kendimde yakalamak, sanki kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyordum.
istemesem de istiyordum onu.
bu yüzden belki saçma, belki mantıksız, belki garip ama sonuçlarına katlanmam gereken bir şeyi yaparak eğildim ve jungkook'u yanağından öptüm. birkaç saniye orada duran dudaklarım çekildiğimde alev alevdi. soğuk teni her zaman beni yakıyordu.
öpüşen çiftimiz dahil herkes bize döndüğünde etraftan başka bakışlar da yakalamış ve birleştirdiğim dudaklarımla öylece seokjin'e baktım. açıklama yaparak beni kurtarması gereken noktadaydık şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
styre. || jikook.
Fanfictionen yakın arkadaşını kaybeden park jimin, onu geri getirmek için çok tehlikeli bir şeytanla anlaşma yapmaya gider.