labrinth - still don't know my name
"hile yapıyorsun!" taehyung'a sesimi duyurmak için tüm gücümle bağırmış ve karşılığında gülüşünü kazanmıştım. bana nesneleri nasıl hareket ettirebileceğimi öğretiyordu fakat ne zaman yarışsak göz ucuyla beni sabote ediyordu. şu anki yarışmamız önümüzdeki 10 şişeyi kimin daha hızlı sağdan sola taşıyabileceğiydi. kaldırmakta sorun yaşadığım şişelerimin hareketlerini yavaşlatıyordu.
tekrar alevlerle çalıştığımız için zarar görmeyeceğine emin olduğu bir araziye getirmişti beni tekrardan. güçlerimi kontrol etmeyi bilmediğim için her ihtimale karşı uzaktan izliyordu pratiklerimi. bir önceki deneyişimizde görmüştük ki ateşim ona zarar verebiliyordu.
taehyung'a gerçekten zarar vermiştim.
bunu bana yemekhaneden çıkıp tekrar onun odasına döndüğümüzde söylemişti. korkma diye senden sakladım, demişti, ama hasarın büyük. sonrasında bana kolunu açmıştı. gördüğüm yanık izi gerçekten de kötüydü ama geçecekti. yavaş da olsa bir süre sonra iyileşecekti.
ben yine de tüm bunların içinde jungkook'u düşünüyordum. sürekli aklımda o ve giriştiğimiz bu savaşın bizi ne kadar yaralayacağı vardı. üzülecektim, o da üzülecekti. birbirimizden hırsımızı alamayıp abartacaktık sürekli. o yanında bir kız gezdirecekti bense taehyung'a yaklaşacaktım. bu sağlıklı değildi. elimi atıp onayladığım bu işi şu an sonlandırmak istiyordum. jungkook'la konuşacaktım.
ama şimdilik öğrenmeye devam edebilirdim. taehyung bana her şeyin püf noktasını veriyor, nasıl daha kolaylıkla güçlerimi kullanabileceğimi öğretiyordu. iyi ve anlayışlı bir öğretmendi. yapamadığım bir şey olduğunda onu atlıyor, bir sonraki aşamada başka bir yetenekle birleştirerek öğretiyordu.
"artık bitirelim mi?" diye seslendim. başıyla beni onaylamış ve etrafa bakındıktan sonra tekrar bana dönmüştü. sanırım bizi götürmesi gereken bendim. gözlerimi kapatıp ikimizi taehyung'un odasında hayal ettim. oldukça uzun zamandır beraberdik, buradaki süremi doldurmuş sayılırdım.
gözlerimi açtığımda onu karşımda gördüm. gülerek odasına bakınmıştı. "çözdün bu işi, beni bırakırsın sanıyordum." dediğine gülsem de gerginliğimi saklayamamıştım. yüzüm düşmüştü. "sorun ne?" her şeyi bu kadar hızlı fark etmesi beni korkutuyordu. jungkook gibi düşünce okuyamadığı için rahat olsam da sezgileri kuvvetliydi.
"yoruldum sanırım." omuz silktim. "bir oraya, bir buraya iyice canım çıktı." taehyung gülerek bana bakmış ve gözlerini kısmıştı.
"jimin, artık bir şeytansın. yorulmanın ne kadar zor olacağını anlatmamı ister misin?" bir anlık düşünmüş ve içten içe taehyung'u onaylamıştım. şu an asla yorgun hissetmiyordum. yalnızca modum düşüktü, dönmek istediğim yerler ve yapmak istediğim konuşmalar vardı.
taehyung'a gülerek cevap vereceğim sırada birden odasının kapısı açıldı, konuşarak içeriye giren momo ve hwasa beni görünce sustu. şaşkın görünüyorlardı, yemekhanedeki yaşananlardan sonra çok da şaşırmamaları gerekirken hem de.
"yanlış bir zamanda geldiysek," momo konuşurken kapıyı işaret etmiş, karışmış bakışlarıyla taehyung'a dönmüştü. hwasa beni birkaç kez baştan aşağı süzmüş, o da aynı şekilde taehyung'a dönmüştü.
en son kıyameti kopardığım sahne öncesi gördüğüm bu ikilinin beni gördüğü an bu kadar gerilmesine bir anlam verememiştim. artık taehyung'la olduğum bilinen bir şeydi.
"hayır, tam zamanında geldiniz." taehyung kollarını göğsünde birleştirmiş ve kızlara dönmüştü. kapı kendiliğinden kapanırken kızlar bana doğru yürüdü. "en doğru zamanda geldiniz çünkü biliyorsunuz, jimin'den dilemeniz gereken bir özür var." bu sefer kafası karışan ben olmuştum. "ona tüm dostlarını düşman eden sizdiniz sonuçta, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
styre. || jikook.
Hayran Kurguen yakın arkadaşını kaybeden park jimin, onu geri getirmek için çok tehlikeli bir şeytanla anlaşma yapmaya gider.