Ertesi sabah erkenden kalktım ve traş oldum. Dişlerim bembeyaz olsun diye o kadar sert bastırdım ki fırçayı, diş etim kızarmıştı ama olsun sonuçta yakışıklı olmam lazımdı. Siyah, hafif dar bi pantolonum vardı geçirdim hemen ve boğazlı beyaz bi kazak giyip sarı botlarla fırladım okula. Okula vardığımda onu gördüm çaktırmadan yanına gidip öksürdüm, irkildi ve omzuma bitane tokat atıp "ödümü kopart.. ay Doruk çok güzel olmuşsun" dedi.
Bende " Kızlar güzel olur, ben yakışıklı olmayı tercih ederim canım " dedim ve güldük. Gülerken gözlerinin içine bakıyordum. Gözünün kısılmasını, yanağındaki gamzeyi, saçını geriye doğru savurmasını, herşeyini dikkatlice izliyodum. Bana bakıp "Ne var be ne bakıyorsun öyle?" dedi.
"Dalmışım ya ahaha kusura bakma" dedim.
O sırada annem aradı ve ortam ciddileşti. Dilara gülmeyi bıraktı ve ben sıkılmış bi şekilde cevap verdim.
"Efendim anne?"
"Doruk ben geç kalabilirim, kardeşini senin alman gerekecek ve hızlı olman lazım" dedi.
Ben o sırada Dilaraya bakıyordum ve yine olmuştu, donup kalmıştım. Annemin sesiyle irkildim ve "Tamam tamam" diyerek geçiştirip kapattım telefonu. Bana ne olduğunu, önemli bişey olup olmadığını sordu. Bende "Yok ya öyle bişey unutmuşmuş falan onu şey etti işte" dedim sessiz sessiz. Bana "Peki canım " diyip elini omzuma koydu. ELİNİ OMZUMA KOYDU. Ve ben yine donup kaldım, her zaman ki gibi. Konu değişti ve neden bu kadar şık olduğumu sordu, bende "Genelde böyleyim ya" dedim. Tabiki onun için öyle giyindiğimi söylemedim çünkü muhtemelen beni gerizekalı bi psikopat falan sanardı. Ama çok hoş duruyordu. Siyah bi kazak ve pantolon giymişti, tek yapabildiğim hayranlıkla ona bakmaktı. Zil çaldı ve derse giricektik, benim tarih onun ise sanat eğitimi dersi vardı. Sınıflara gitmek için ayrılmadan önce bana sarılıp yanağımı öptü ve hızlı hızlı yürüyüp gitti. Sanki içim yanıyordu da gelip su döktü gibi hissettim. Heyecandan tek yapabildiğim gülmekti. Aynı bir pişmiş kelle gibi 32 diş gülüyordum. İçime hava doldu ve resmen karnımdaki boşluğu hissettim. Seviyodum orası kesindi. Çok saf ve güzel bi duyguydu sevdiğin insana dokunmak. Güle güle derse girdim ve çıktım. Dolabıma gittiğimde orda dolabımın önünde beni bekliyodu. Yanına usulca gidip "Hey naber bakalım " dedim.
Bana döndü ve bi anda hoşlandığı çocuğu anlatmaya başladı. O içime dolan hava, o mutluluk bir anda uçtu gitti. Yere bakıp, derin nefesler alıyordum. Daha fazla dayanamayıp "Dilara benim gitmem lazım sonra görüşürüz " dedim olabildiğince uzak, sakin ve sessiz bi yere gidip oturdum ve ölmek istedim. Ölümü bekliyordum resmen. İçimde böyle bi duygu vardı ki inanamıyordum kendime. Dilara'yı alıp bir eve tıkıp camları kapıları kapatmak istiyordum, böylece kimse onu göremeyecekti. Bunları düşünürken uyuya kalmışım ve hava git gide soğuyordu..