Yatağımdan ani halde kalkmıştım. Gördüğüm rüya değil kâbustu. Ne olduğunu anlamam biraz uzun sürmüştü. Yavaş yavaş olanlar tekrar canlanıyordu hafızamda. Hayatımın en büyük pişmanlığı, rüyalarımdan çıkmak bilmiyordu. Yine aynı kâbusu yaşamıştım. Gördüğüm kâbusun etkisiyle, çok uzun sürmeyen şokun ardından yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Uyku sersemliği de üstüne eklenince, ne yapacağım hakkında pek bir düşüncem yoktu.
Beyaz panjurların arasından, Güneş hüzmeleri yüzüme vuruyordu. Güneş her zamankinden daha parlak gözüküyordu. Fakat bugün, yine benim için, genelde olduğu gibi, berbat bir gün olacağı kanaatindeydim.
Bahara yeni girmemize rağmen, hava hala daha soğukluğunu gösteriyordu.
Ayağa kalkmak için terliklerimi giyecektim. Yatağın altına kaçmış terliklerimi, ayaklarımla bulmaya çalıştım. Kısa bir uğraş sonucu buz gibi yerden ayağımı kesecek olan terliklerimi bulmuştum. Yavaşça ayağa kalktım. Başımın dönmesiyle yatağıma oturdum. Kendimi iyi hissettiğimde bir süre sonra ayağa kalktım. Pencereye doğru adım atsam da, ayaklarım ve beynim, geri yatağa gitmemi istiyormuşçasına, baskı yapıyordu bedenime. İçgüdüsel zorunluluktan dolayı, ne olursa olsun, pencereye doğru yürüdüm.
Panjurları açtım. Güneş ışıkları daha şiddetli halde, yüzüme sert bir şekilde vurmuştu. Gözlerimi kamaştıran ışığa zamanla alıştım. Dışarısının soğuk havası, camları buğulamıştı. Elimin tersiyle oluşan buğuları sildim. Evim ara sokakta olduğu için, hiç sıradan bir şey göremiyordum dışarıya baktığımda. Bu da içimi her geçen gün daha çok karartıyordu.
Pencerenin başından alarmı çalan telefonuma doğru yönelmiştim. Alarmı kapattım...
Üniversitem yeni bitmişti, ama hala daha telefonumun alarmı aynı saate odaklanmıştı; 08:00
İstanbul'daki 6 yıllık eğitimim geçtiğimiz hafta, son bulmuştu. Adli Tıp ve Olay Yeri İnceleme... Çok da harika bir bölüm...(!)
İzmir'de ki lise hayatım, tahminimce en iyi zamanlarımdı. İzmir'in eşsiz havası, suyu, kışın ılıklığı ve havadaki nemi bile... Ve bugün o özlemi gidermek için İzmir'e, ne kadar kalacağımı bilemediğim bir süre için, geri dönüş yapacaktım.
Burada yaşadığım zaman zarfında, beni hiç bir zaman yalnız bırakmayan, Büşra ve Alper ile vizeler yüzünden uzun zamandır görüşememiştik, benim üniversitede ki sorunsuz ilerlemeyen iş hayatım yüzünden...
Bugün onları kahvaltıya çağırıp, Çok uzun bir zaman dilimden sonra, hasret gidermek istemiştim.
Elim, nereye koyduğumu bilmediğim telefonumu aradı yatakta. Uyku halim tam geçmemiş olmalı ki, elimdeki telefonun farkında değildim.
Öncelikle Alper'i aramıştım...
"Serhat! sabah sabah rüyanda beni mi gördün? Daha uyuyordum ben."
"Alper, bugün İzmir'e gideceğim. Uzun zamandır görüşemedik zaten kalk hadi."
"Hhh! Demek ki dostumuz bizi bırakıp gidecek. Ve üstelik de ne zaman döneceğini söylemiyor bize..."
"Hadi ama Alper. Sen de biliyorsun ki burada son zamanlarım kâbus doluydu. Sana da anlattım. Neredeyse her gece aynı kâbus... Gerçekten bu benim için çok iyi olacak. En azından olanları unuturum belki!.. "
" Tamam. Peki. Öyle olsun bakalım."
"Ya bak sana ne diyeceğim. Bana bugün kahvaltıya gelsenize. Nasıl olur?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
ActionHava akımları arasında oluşan sıcaklık farkı, büyük hortumlara meydan açar. Beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu hortumlar, dev canavarlar gibi her şeyi yok etmeye başlar. Ve insan son anlarında yaptıkları ya da yapmadıkları yüzünden oluşan pişma...