Sabah vaktiydi. İlkbaharı yaza davet eden güneş sıcaklığını hissettirmeye başlamıştı. Dükkanlar henüz açılmamış, çocuklar ekmek alma yoluna koyulmamıştı. Büyük Köşk'ün sakinleri yeni uyanmıştı. Ceylin koşarak salona geldi. Babası Yusuf köşedeki koltukta kitap okuyordu. Babasına bir günaydın öpücüğü verdikten sonra mutfağa geçti. Ardından ablası Feride geldi. "Hayırlı sabahlar babacığım." dedi. "Hayırlı sabahlar güzel kızım." Feride babasına çok bağlıydı. En yakın arkadaşı gibiydi babası. Her sevincini ilk onunla paylaşır, her derdini ona anlatırdı. Müberra Hanım seslendi içeriden: "Kahvaltı hazır, bekliyorum!" Feride kahvaltının kokusu içine çeke çeke girdi mutfağa. Herkes kendi yerlerine otururken Müberra Hanım sordu : " Bugün cumadan sonra ne yapacaksın Yusuf?"
Çayına 3 şeker atarken cevapladı Yusuf Bey: " Dükkanda derin bir temizlik yapmayı düşünüyorum." Yusuf eski kitaplarında tamirini yaptığı bir sahaf dükkanına sahipti. Emekliyken bile çalışacak kadar çok seviyordu işini ve kitaplarıFeride ve annesi Müberra Hanım kahvaltıdan sonra mutfaktaki son işleri de bitirdikten sonra içeri geçtiler. Ceylin ve babası Yusuf meslekler hakkında konuşuyorlardı. Yusuf Bey emekli edebiyat öğretmeniydi. Feride de babası gibi Üniversitede Türk Dili Ve Edebiyatı bölümünü okuyordu. Ceylin başını kaldırdı ve: " Hayır! Ben kitap okumayı sevmiyorum, ben ressam olacağım!" Dedi. Ceylin ilkokulda okuyan ve resim konusunda çok yetenekli bir kızdı. Babası Ceylin'in başını okşayarak "neyi istiyorsan olabilirsin kızım ama okumayı ihmal etme, emin ol okumak sana çok şey katacak." Dedi.
Feride içeriye hava girmesi için pencereyi açmak üzere ayağa kalktı. Tül perdeyi hafifçe aralarken gözleri bir noktaya takıldı ve kaşları çatıldı. "Baba, Eski Köşke birileri taşınıyor. Bir adam, bir kadın ve genç bir çocuk var." Yusuf hızla ayağa kalktı. Kalbi çarpmaya başlamıştı. Yüzündeki gülümseme düşmüştü. Elleri terlemeye başladı. Ellerini üzerindeki gömleğine siliyor ve derin derin nefes alıyordu. Müberra ile göz göze geldiler. İkiside aynı şeyi düşündüklerinden emindi. Feride ve Ceylin ne olduğunu anlamak için onlara bakıyordu. Yusuf yavaş adımlarla pencereye doğru ilerledi. Gördüğü yüz karşısında donakaldı. "Bu çehreyi asla unutmam." Dedi. Eşi Müberra'ya dönerek "Cebelioğlu!" Dedi. Müberra gözlerini kısarak derin bir nefes aldı. Yusuf pencereden uzaklaşarak " Hangi yüzle... Bunca yıldan sonra hangi yüzle geri döner?" Müberra, Yusuf'u sakinleştirmek için koltuğa oturttu. "Kızım babana bir su getir." Ceylin suyu almak için mutfağa koştu." Feride tekrar pencere yaklaşıp evin önündekilere baktı. Genç çocuğun onun evine baktığını farkedince irkilip geri çekildi.
Yusuf ayağa kalktı, aşağıya inen merdivenlere yöneldi. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Müberra. "Gidip şu işin aslı neymiş öğrenelim." Dedi. Bahçe kapısından çıkarken seslendi "Hasan Cebelioğlu!" Arkasından Feride, Müberra ve Ceylin'de çıktılar. Hepsi şaşkındı. Hasan arkasını döndü. Yusuf'la karşı karşıya gelince yüz ifadesi gerginlik ile endişe arasında bir hal aldı. Eşi Gümüş hemen yanına gelip koluna girdi. Oğlu Ali'de elindeki kolileri yere bırakıp karşısında duran aileye baktı. İki aile karşı karşıyaydı, ikisininde gözlerinin önünden 17 yıl öncesine ait ateşler, çığlıklar, gözyaşları, haykırışlar ve acılar geçiyordu. Zihinleri hiç hatırlamak istemedikleri bir anıyı koymuştu önlerine. Ve birbirlerine baktıkça bunu engelleyemiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK KÜÇÜK İNSANLAR
General FictionHer evin bir sırrı, her kalbin bir yarası vardır. Bu hikaye küçük bir sahil kasabasındaki insanları anlatır. Onların hatalarını, öfkelerini, yaşamla mücadelelerini... Gençlerin baş rolü oynadıgı bu hikayeye sende tanıklık etmeye var mısın?