"Benim güzel oğlum."

55 5 0
                                    

Bir eve doğarsın. Hangi eve doğacağını hiç seçemezsin ama, kimlerin kucağına, kimlerin insafına doğacağını seçemezsin.

Kim olacağını, kim olamayacağını, ne isteyip neyi isteyemeyeceğini bile seçemezsin belki. Hayallerini seçemezsin, kalbini hızlandıran şeyi, seni parçalayanları, ayakta tutanları, vurup kırıp dökenleri, yerlere vuranları ve göklere çıkaranları.. Birçok şeyi seçemezsin aslında.

Bu lanet his, boğazıma sarılmış bir kanser gibi yaşıyor benimle uzun yıllardır.

Söküp atmak istiyorum, değiştirmek istiyorum, yok etmek, şekil değiştirtmek.. Hakkında yapabileceğim bir şey varsa yapmak istiyorum. Ama yok. O orada duruyor, beni hırpalıyor, acıtıyor ve ben değiştiremiyorum.

Aynı evde yaşadığın birini sevmemek diri diri yakabilir seni. Çok acıtabilir, parçalayabilir, dayanılmaz olabilir.

Aynı evde yaşadığın ama seni seven birini sevememek, öldürebilir seni. Düşündürtür, düşünmekten deliye çevirir. Neden? dersin, Ben kötü biri miyim?

***

Kahvemi almak için bekliyordum.

"Sizi birazcık bekleteceğim, kusura bakmayın lütfen."

"Elbette, sorun değil."

Bunun üzerine kahve makinesiyle ilgili birkaç işlem yapılmış, 10 dakika gibi bir sürenin ardından kahvem verilmişti.

"Kusura bakmayın sizi biraz beklettik."

"Hiç önemli değil, iyi günler."

Oradan çıktığımda oturacak bir yer aradım, hava almak istedim.

Acaba o kişiye düzgün cevap vermiş miydim? Duymuş muydu ya da? Bazen çok kısık sesle konuşuyorum, duyulmuyor bile. Umarım duymuştur.

Ben kötü biri değilim, galiba.

Ben tek bir kişiye kötü davrandım bu hayatta. Bedelini bir ömür ödediğim, tek bir kişi.

***

"Jimin-ah, nasılsın bebeğim?"

Jungkook'un güzel sesini duymak içime muhteşem bir huzurun yayılmasına sebep oluyordu. Vücudumun gevşediğini hissedene dek, kasıldığımın farkında bile değildim.

"İyiyim, Kook, sen nasılsın? Çok yorulmadın değil mi?"

"Bugün kalabalık bir gündü ama keyfim gayet yerinde. Sen ne yapıyordun?"

"İngilizce çalışıyordum, biraz önce bitti."

İngilizceyi yıllardır çalışıyordum ama bir şeyler hep eksikti. Sanırım dilin konuşulduğu yerde yaşamanın öğretisini burada sağlamak biraz imkansız. Henüz yurt dışına çıkamamıştım ama yakında gidecektim.

Gidecektik, Jungkook'la beraber.

O birkaç yıl Londra'da yaşadığı için İngilizce konuşabiliyordu, hem de lanet derecede güzel bir İngiliz aksanıyla.

Eh, neyse ki bana da bolca yardım ediyordu.

"Oh? Did my baby study well?" Sesini kalınlaştırarak konuştuğunda kıkırdadım.

Special for Me • MinKookWhere stories live. Discover now