Eve geldiğimde babam avladığı geyiğin kanını çıkarmakla uğraşırken annem de bardakları hazırlıyordu. Annem değerli kristal bardakları özenle temizliyordu. Özel mi özel bardaklar... Çok nadir kullanılan, vitrinde her ay temizlenen lakin bir elin parmağını geçmeyecek sayıda dudak sürülmüş bardaklar. Sanırım bugünün onlar için bir önemi vardı.
'' Anne, o bardaklardan kan içmeyi mi özledin yoksa?'' Elbette böyle bir şey olanaksızdı. O zaman tek bir bardağı temizlerdi. Sadece 'o bardakları neden temizliyorsun' diye meraklı bir şekilde direkt sormaktansa, bu şekilde ilgilenmiyor gibi sorup cevabı almayı tercih eden değişik biriyim.
'' Hayır, hayatım. Bugün bize katılmasını istediğimiz biri var.'' Ah tabi ya... O bardaklar yalnızca bu tür durumlarda kullanılırdı.
'' Umarım iyi anlaşırız. Ben duş alacağım. Ardından aşağıya inerim.''
Nina ile ortak odama girdiğimde üstümdeki günün yorgunluğunu taşıyan kıyafetlerden derhal kurtuldum ve kirli sepetine gelişigüzel tıktım. Ardından banyoya girip soğuk bir duş aldım. Fakat hemen çıkmadım suyun altından. Öylece dikildim. Şu ana kadar temizlendim, şimdi soğuğu hissetmem lazım. Bu benim gibi bir vampir için o kadar da kolay değil elbette. Su soğuk mu sıcak mı onu da tam ayırt edemiyorum. Yani evet soğuk olduğunu biliyorum ama üşümemi sağlamıyor. Titrememi sağlamıyor. Titremek, üşümek, terlemek vesaire bana biraz uzak kavramlar. Isıyı hissediyorum fakat benim üzerimde etkisi yok.
Su başımdan bedenime, ardından yere süzülürken uzun sürdüğünün farkındaydım. Ama çok uzun olduğunu bilmiyordum. Kapı tıklandığında Nina'nın sesi kulaklarımdan zihnime doldu. Tamam, şimdilik vedalaşmalıyız sevgili banyom. Bir ara yine uğrarım.
Bornoza dolanıp banyodan çıktığımda Nina yatağımda uzanmış, sırtı yatakta bacakları duvardaydı. Kabul ediyorum, o dinlenme pozisyonunu -ki fazlasıyla garip- hiç garipsemiyordum. Nina'ya ben bulaştırmıştım onu.
'' Tebrikler Holland. Sonunda başardın. Ve ödül olarak ben, sevgili dostun giyeceğin kıyafetleri seçtim,'' diyerek kaşlarıyla sandalyenin üzerinde duran koyu yeşil elbiseyi işaret etti. Kötü seçim. Elbise sevmem. Hem bu benim değil bile. Fakat itiraz etme cesaretinde bulunmadım elbette, zaten zaman azdı eğer itiraz etseydim Nina biraz bozulabilirdi. Yüksek sesle.
Saçıma şekil verip hızlıca elbisemi giyip aynanın karşısına geçtim. Tamam, elbise sevmemem banan yakışmadığı anlamına gelmiyordu. Böyle de mütevazıyım.
Nina ile merdivenlerden inerken salondan gelen sesler çoktan anlam kazanmaya başlamıştı. Annemin endişesinin kokusunu alabiliyordum.
Odaya girdiğimde annem ve babam normalden bir tık kısık sesle tartışıyorlardı. Sanki bize katılacak olan şahıs duyamayacak. Derek de arada lafa katılıyordu. Benim geldiğimi fark ettiklerinde kısa bir sessizlik oldu.
''Anne neler oluyor, neden tartışıyorsunuz?'' sorduğum soruya verilen cevabın babamdan olmasına biraz şaşırmıştım doğrusu.
''Bize katılacak olan vampir henüz yeni doğan. Bizi nasıl buldu bilmiyoruz ama bize ihtiyacı olduğu kesin. Bir şeyden kaçıyor, ama ne olduğunu söylemedi...'' devam edecekken yukarıdan gelen ayak sesleri onun susmasına yetmişti. Yeni doğanımız geliyordu. Yeni doğanlar, adı üzerinde yeni oldukları için her vampirin sahip olduğu yeteneklerini geliştirmeleri zaman alır. Genelde bu altı yedi ay sürer. Ki anladığım kadarıyla odaya girmesine ramak kalan vampirimiz en fazla bir aylık.
Derek kaşlarıyla Nina ve bana oturmamızı ima etti. Ben odaya giren vampirin yüzüne bile bakmadan koltuğa oturmuş başımı öne eğmiştim. Düşüncelere dalmıştım.
Acaba neyden kaçıyordu? Onu insanlara neyimiz olarak tanıtacaktık? Kuzen mi? Yoksa bir aile dostunun yurt dışında işi çıkmış da bir süre bizde kalmasını mı rica etmiş olsaydı? Göze batacaktı. Hele ki yetişkin gibi gözüküyorsa... O zaman aile dostu olarak tanıtamazdık. Eğer reşitse kendi başının çaresine bakabilmeliydi. Yaşını kontrol etmek için kafamı kaldırdım. En fazla yirmisinde gösteriyordu. Sarımsı dalgalı saçları, okyanus mavisi masum gözleri, sert yüz hatları vardı. Kesinlikle kan içen bir canavar gibi gözükmüyordu. Aksine insanlara bulutların üzerinden mutluluk tozu atmayı düşleyen bir melek gibi gözüküyordu. Tabii dışarıdan. Bahse girerim normalde öyle değildir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Uzun hayatım boyunca edindiğim en önemli...
''Holland!'' annemin sesiyle irkildim. Hatta biraz zıplamış da olabilirim.
''Ha, efendim anne?'' olabildiğince masum gözükmeye çalışarak anneme baktım.
''Misafirimiz kendini tanıtırken onu dinlemelisin. Kabalık etme.'' Ben mahcup bir şekilde bakışlarımla anneme özür dilediğimi belli ederken, sevgili misafirimize de üzgün olduğumu belirtmeyi unutmadım. Gerçekten üzgün müydüm tartışılır, orası ayrı.
''Afedersin, adın ne demiştin?'' bakışlarımı yeni vampire çevirdiğimde dudaklarının kenarı kıvrıldı, ''Tobias, adım Tobias. Sen de Holland olmalısın.''
Kafamı olumlu şekilde salladım ''Evet tanıştığıma memnun oldum.'' ve gülümsedim, yapay bir gülücük. Ardından ben de tarzından cevap vermesine fırsat bırakmadan ''Ben geyik kanı getireyim.'' diyerek mutfağa koştum. Bardakları bulmak kolay olmuştu, annem zaten hazırlamıştı. Masadaki kaseye doldurulmuş kanı ısıtsam mı ısıtmasam mı diye düşünürken Nina mutfağa girdi.
''Bence ısıtmalısın, daha doyurucu oluyor,'' diyerek sandalyeye oturdu. Kanı elime geçen ilk tencereye boşalttım ve ocağı kısık ateşe ayarladım. Ardından Nina'nın karşısına oturdum. ''Derek'e oda arkadaşı çıkacak gibi gözüküyor değil mi?'' Çok güzel yerden konu açmıştım, hem şimdilik evin en güncel olayıyla bağlantısı var hem de... Bu kadar sanırım. Neyse.
''Bence evde yeni biri iyi olabilir ama Derek'le anlaşmaları zaman alır. Ama hoş biri gibi, ne dersin?'' diyerek alık alık havaya baktı. Nina bu. Hemen sever. Ama kısa sürer...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Holland
VampireMuhteşem hafıza eşliğinde unutulmaz bir geçmiş ve tahmin edilemez bir gelecek... Kendi duvarlarını yıkabilirse onun için en iyisi bu olacak. Ama bu duvarları yıkmak için kendini zorlaması gerek. Kendi olmaktan vazgeçmesi ve yeni bir kişiliğe bürünm...