Bana boş gözlerle bakıyordu.
Acıyor muydu, üzülüyor muydu anlamıyordum.
Onun içini okuyamıyordum.
Şu dünyada aklını okuyamadığım kimse yoktu.
Ya hiçbir şey düşünmüyor ya da düşüncelerini gizlemeyi iyi biliyor.
Bu durum beni daha da sinirlendiriyor.
Sinirlendikçe toprağı daha ufak parçalara ayırarak daha yükseklere çıkarıyordum.
Neden bilmiyorum ama o adam beni delirtiyor.
"Sinirini böyle mi atıyorsun? Daha çok saldırıya hazırlanıyor gibi gözüküyorsun. Bana mı saldıracaksın velet?"
Sözleri tek tek ruhuma işledi.
Her bir kelimesi, ağzından çıkan her harf beni daha da sinirlendiriyordu.
Aniden tüm toprağı onun üzerine yönelttim.
Bir milim bile kıpırdamadı.
Tüm o toprak yanından geçerken, bir korku belirtisi bile göstermedi.
Yüzünde aynı ruhsuzluk sadece bakıyordu.
O an ilk defa bir duygu belirtisi yakaladım yüzünde.
Alaycı bir ifadeyle gülümsedi.
"Tahmin ettiğim gibi. Sinirini atacak cesaret bile yok sende. Savaşmayı nasıl becereceksin?"
Tüm o alaycı tavrına rağmen aklım, ilk defa gördüğüm gülüşündeydi.
Bir insana gülmek bu kadar yakışıyorken neden tek bir duygu belirtisi bile vermez ki?
Aniden dediği cümleler aklıma geldi.
Gülüşünden dolayı adeta rötar yaparak aklıma girdiler.
Kulaklarım duyduklarına inanamadı.
Bu zamana kadar hiç bir kimse benimle böyle küçümseyici, alaycı konuşmamıştı.
Konuşamazlardı çünkü korkuyorlardı.
Ama Levi...
Benden ufacık bile korkmayan tek insan.
Beni ne kadar çıldırtsa da neden korkmadığını, neye bu kadar güvendiğini çok merak ediyordum.
Kılıcına mı?
Sanmam. Güçlerimi yeteri kadar gördü. Kılıcının onlara işleyeceğini düşünecek kadar aptal değil.
Peki neye? Neye güveniyorsun Ackermann?
Yazarın anlatımından:
Genç kız bunu kendine defalarca sordu. Ama asla bir cevap bulamadı.
Halbuki cevabı sorusunun içindeyken.
*Erwin, kız kardeşinin bu kadar sinirli çıkması üzerine peşinden Hange'yi göndermişti.
Levi ve Y/N 'in olduğu ormana yaklaştıkça onları daha net görüyordu.
Y/N sakinleşmiş gibi gözüküyor ve sadece gökyüzüne bakıyordu. Levi' da ona.
Bunu gören Hange ortamı bozmamak amacıyla geldiği yoldan geri gitti.
Y/N'in anlatımından:
Masmavi bir tuvalı beyaz dokunuşlarla süslemişti adeta doğa.
Su, toprak, ateş, hava.
Doğayı mı temsil ediyordum yoksa doğa mıydım?
Tam huzura kavuşmuşken Hange'nin hiç susmayan iç sesini duydum.
Yakınlarda olmalıydı.
Ses daha da yaklaşırken bi anda durdu ve uzaklaştı.
'Kurtuldum.'
"Neyden?"
Evet, tüm huzurumun içine eden adam tekrar konuştu.
Ayağa kalktım ve kulağına doğru yaklaştım.
'Burada gördüklerini kimseye söylemezsen iyi olur, heichou.'
"İstediklerimi yaparsan neden olmasın?."
İstek? Ha, ne diyor bu adam. Kendini ne sanıyor acaba. İstersem onu burada öldürebileceğimi biliyor.
Ama istemediğini de biliyor.
'Kes sesini.'
"Ha?"
Siktir, iç sesimle konuşurken tek olmam gerektiğini unutmuşum.
'Ne istiyorsun?'
"Ona sonra karar veririz, kabul ediyor musun?"
Mecburum. Sikeyim mecburum.
'Kabul.'
"Güzel, iyi bir maraton seni bekliyor Y/N Smith."
*
*
*
*
*
*
Kısa bir bölümle karşınızdayım, sizi çok beklettim biliyorum.Gerçekten üzgünüm sınavlar staj işleri fln derken hiç vaktim yoktu.
Yeni nir kurguya başladığımda bu kurguyu çok özlediğimi farkedip hemen size çerezlik bir bölüm yazdım.
Eğer bi aksilik çıkmazsa diğer bölümde yakında gelicek.
Sizi seviyorum iyi okumalarr.
Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘼𝙣𝙤𝙧𝙢𝙖𝙡|| ღLevi Ackermann X Readerღ
FanfictionTitanlarla dolu bir dünyada, özel güçleriyle hayatta kalmaya çalışan bir kız ve insanlığın en güçlü askerinin hikayesi... !Yetişkin İçerik!