Bölüm 1

42 3 47
                                    

''Bir iki üç!'' Derin bir oflama. ''Bir iki üç.'' Derin bir oflama daha. ''Bir iki üç!'' Orta yaşlı bir kadın olan annemin ince dudaklarının arasından çıkan zavallı bir inleme. ''Hanım yeter artık, bırak şu elindeki işi. Canın çıktı!'' Üvey babamın bir işe yaramayacağı halde yaptığı gereksiz uyarının evde oluşturduğu sessizlik. ''Oğlum ne bakıyorsun öyle boş gözlerle, gel de yardım et bana.'' Elleri çamaşır suyu ve tuz ruhu yüzünden parçalanmaya ve soyulmaya başlayan annemin ellerini kaşıyarak bana çatması. ''Yapacağım ödevi düşünüyorum anne. Rahat bırak beni!'' Üvey babamın attığı küstah kahkaha. ''Seni bilmesek inanacağız ödevlerine önem verdiğini. Kimi kandırıyorsun zibidi seni!'' Annem üvey babama hak veriyor. ''Üvey baban haklı. Geçen edebiyat hocan aradı, yapmamışsın yine ödevini.''

Oflayarak yerimden kalkıyorum. Ayağımda öz babamın bizi terk etmeden önce giymeye bayıldığı lacivert terlikler, üstümde aynı renk çizgilere sahip olan bol pijamalar, saçlarım birbirine girmiş koridora ayak basıyorum. Odamdan buram buram çamaşır suyu kokusu geliyor. Annem yine odamın bütün düzenini bozmaya karar vermiş olmalı. Hep diyorum ona, çamaşır suyu kokusunu sevmiyorum diye.

Bitmek bilmeyen koridoru geçip odama giriyorum. Tam da tahmin ettiğim gibi. Bütün odayı baştan sona yıkamış. Lanet okuyorum annemin dayanılmaz derecedeki temizlik takıntısına. Ahşap kakmalı bir arkalığa sahip olan yatağıma yüz üstü bırakıyorum kendimi. Aklıma geliyor yine, yarına teslim etmem gereken biyoloji projem var. Hoca, üç ay önce vermişti. Rahat rahat yapalım diye. Ama ben tabi ki son güne bıraktım.

İnce, uzun bedenimi yataktan kaldırıyorum ve annemin bütün düzenimi bozduğu kitaplığımın başına geçiyorum. Ben yayımlandıkları yıla, yazarlarının milliyetine, isimlerinin alfabe sırasındaki yerine, boyutlarına göre dizmiştim oysa hepsini. Ne demeye bütün düzenimi bozdun, kitapların tozlarını almak adına tabi. Ah bu senin temizlik sevdan yok mu!

Parmaklarım kitaplarım arasında dolaşıyor. Biyoloji ödevini ne de olsa yaparım sabah kalkıp. Şimdi kitap okumak istiyorum. Düşünceli düşünceli bakarken kitaplara parmaklarım aniden bir kitapta duruyor. ''Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği'' Dudaklarımda yumuşak bir gülümseme beliriyor. Aklıma öz babam geliyor. Bundan on yıl önce, daha ben yedi yaşındayken tutuşturmuştu elime bu kitabı. Her okuduğunda beni hatırla demişti ve alnımı son bir kez öpüp evden çıkmıştı. Bu onu son görüşümtü.

Aklıma babamın gelmesiyle gözlerim doluyor yine. Hani her şeyi yediriyorum da kendime babamın beni ve annemi bu kadar korkakça terk etmesini bir türlü yediremiyorum. Aklıma gelen düşünceleri kovmak adına silkiniyorum hafifçe.

Annemin cırtlak sesi duyuluyor koridorda ''Odana kapandın yine. Hep sana demiyor muyum ben biraz da bizimle otur diye.'' Ofluyorum. Elimdeki kitabı usulca bırakıyorum kitaplığa ve yatağıma geri dönüyorum. Annem olacak o temizlik hastası kadınla da üvey babam olacak o tembel yağ tenekesiyle de muhatap olmak istemiyor canım.

Annemin sesi duyuluyor yine, bu sefer daha öfkeli. ''Sana diyorum, aç şu kapıyı da çık dışarı.'' Üvey babam da katılıyor anneme. ''İyice tembelleşti bu çocuk Safiye. Çok şımartıyoruz ondandır.''

Yine rahat yok bana. Yerimden kalkıyorum. Kapıyla yatağım arasındaki on santimlik mesafeyi yürüyorum belim kambur. Kapıyı açıyorum. Annem ellerini bellerine koymuş, bir elinde toz bezi. Bana bakıyor öfkeli ufak gözleriyle. Sesinde belirgin bir alay ''Ne o beyefendi, ödevini mi düşünüyordun yine yoksa?'' diyor

Gözlerimi deviriyorum. Şöyle bir bakınıyorum odaya, gözlerimi annemden kaçırmak için. En sonunda gözlerim az önce babamı bana anımsatan kitapta sabit kalıyor. ''Babamı düşünüyordum.'' diyorum düz bir sesle.

Yokuş AşağıWhere stories live. Discover now