21

1.3K 153 138
                                    

"neden hala gelemedi?" diye mırıldanan ajax'a döndü herkes. zhongli on dakikaya geleceğini söylediğinden beri oyalanmak için her şeyi yapmıştı; salondaki yastıkların kılıflarını çıkartıp geri takmış, kaselerdeki tüm cipsleri bitirmiş, kaeya'yla uğraşmış, mutfakta yere meyveli yoğurt döküp bir de onu temizlemişti ve en sonunda artık gitmesi gerektiğini anladığında montunu giyerken dayanamamış, sormuştu. zhongli'yi görmeden gitmek içine sinmiyordu. onun için buraya kadar gelmişti ve onu bir kez daha canlı canlı görmeden gitmek istemiyordu.

"trafik falan vardır belki tartaglia, git artık." dedi albedo, koridorun duvarına yan bir şekilde yaslanmış, yanfei'nin zorla çıkarttırdığı maskesi yüzünden herkesten uzak bir noktadayken.

"ama,–" diyen ajax, çalan zilin sesiyle susarken hemen önünde duran kapıya yönelirken gülümsedi. hızlıca kapının kolunu kavrayarak kapıyı açtığında karşısında soğuktan burnu kızarmış, parlak ama bir yandan da yorgun bakan gözler ve aralık duran pembe dudaklar aklını başından alırken kafasını kapıya yaslayıp iç çekti, ardından da gülümsedi, "yetiştin."

"yetiştirdin desek daha doğru olur gibi," diye mırıldandı keqing. yüzünde hala olanlar konusunda haklı olmanın getirdiği bir gurur vardı. kollarını göğsünde birleştirmiş, yanağının üzerine çektiği kahverengi çizgiler ve üzerindeki liyue forması ve uzun atkısıyla ikiliye bakıyordu. altında pembe kare desenli pijaması vardı, ayaklarında ise kedili pandifler.

"tartaglia?" dedi zhongli, sesi bi' hayli şaşkındı. maskesini çenesine indirmişti ve merdiven çıktığından biraz nefes nefese kalmıştı. "neden gitmedin?"

ajax kafasını kapıdan çekerek gülümsedi. zhongli'nin çenesindeki maskeyi biraz daha aşağıya çekti. "seni görmeden gitmek istemedim."

"mısırımı alıp geleyim mi?" diye fısıldadı hu tao. çaktırmadan albedo'ya yaklaşmıştı ve albedo yakınından gelen fısıltıyla irkilerek kocaman gözlerle ona baktı. hu tao onun cevap vermemesini umursamadan meraklı gözlerle kapıda öylece duran ikiliyi izlemeye devam etti.

"gördün," dedi zhongli. "gidebilirsin, klee'yi bekletme." derken botlarını hızlıca çıkarıp eve girmiş, üzerindeki montu askıya asmıştı. ajax açık olan kapıyı kapamış ve arkasına yaslanmıştı. zhongli'yi izliyordu, içinde pek kalın olmayan beyaz boğazlı bir kazak, onun üzerinde ise siyah bir gömleği, az önce çıkarttığı krem rengi trençkotu ve siyah botlarıyla beraber mükemmel bir görünüme sahipti.

"ama,–" dedi bir kez daha. gözlerinde biraz hayal kırıklığı vardı ama tam o sırada gözlerini kaçıran zhongli bunu görmedi. ajax eliyle ensesini ovalayıp onları izleyen diğerlerine bakıp gülümsemeye çalıştı. içinde hıphızlı bir şekilde büyüyen bir kırıklık vardı fakat zhongli'nin haklı olduğunu bildiği için hiçbir şey diyemedi. "doğru, klee– beni istiyormuş. çocuk işte, kesin ona masal okumamı falan ister."

"masal okumada iyi gibisin." dedi hu tao. ajax zhongli'nin hemen arkasında, albedo'nun yanında dikilen bedene öfkeyle baktı. bir iyi bir kötü davranıyordu ve ne düşündüğünü asla anlayamamış olması sinirini bozmuştu.

"pek sayılmaz," dedi. "masalların yalancılığını sağlayamam çoğunlukla." hu tao'nun afallamış suratına güldü. "anlarsın ya."

hu tao sinirle öne atıldığında albedo onu kolundan çekerek arkalarındaki kapıdan mutfağa soktu. o sırada kaeya da aether'ı kolundan tutup çekti. aether'ın elindeki çekirdekler ve çekirdek kabukları yeri boylarken kaeya da aether'ı mutfağa soktu.

diğerleri ise sırıtarak kendi istekleriyle mutfağa girdiler. fakat tek başına yanfei orada kalmıştı. yanfei hiç olmadığı kadar ciddi bir yüz ifadesiyle elini pijamasının cebine attı, ajax'ın gözlerinin içine bakarak ona doğru yaklaşıp zhongli ile aralarında durdu. burnunu çekip kafasını sağa sola oynattı ve omzunu silkeleyip ajax'a yeniden döndü.

mr. brightsideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin