Jimin sigarasını yaktiktan sonra bacak bacak üstüne atti. "Babasının terk edişi onda büyük bir yara birakti ama onun canını yakan bu değildi tabii ki de, onun ölüşü daha çok bitirdi onu.""Jeongguk'u bırakmanı söyledim sana." dedi Jimin dediklerinin ardından. "O sana gore biri değil, aldığı yaraları görmüyor musun? Yeni yaralar açıyorsun sadece." dedi Namjoon'a doğru sinirle bakıyordu.
"Bırakamam, anlamıyor musun? Bırakamam, bana ihtiyacı var. Gitmeyeyim diye ağladi önümde." Ayağa kalkarak ciddi bir şekilde konuştu Namjoon.
"Seni babasi gibi gördüğünü fark edemiyor musun? Seni kaybetmemek için her şeyi yapıyor. Namjoon, onu üzmeye devam ediyorsun." Namjoon ellerini saçlarından geçirdi. "Nasıl zarar verebilirim ona?"
"Aldatıyorsun onu Namjoon, bilmiyor muyuz sanıyorsun?" Namjoon ellerini cebine geri soktu. "Ben Jeongguk'u bir kere bile aldatmadim."
"Peşinde kuyruk gibi gezdirdiğin kiz kim?"
Jimin sigarasini söndürdü kül tablasında ve Namjoon'un üzerine yürüdü.Namjoon uzun sure sessiz kaldı.
"Ya hayatindan çıkacaksın, ya da hayatına başka birini almayacaksin Namjoon. O bu hale gelebilmek icin nelere katlandi en ufak fikrin var mi?" Jimin kapidan çıkmak icin yeltendi son bir kez.
"Ona iyi bak lütfen, geri ne zaman gelirim bilmiyorum. Onu bırakma." Jimin kapidan çıktı ve son bir kez Namjoon'a bak.
Namjoon ise bakışlarını batmakta olan güneşe çevirdi.
Telefonunu açıp bildiği numarayı çevirdi.
"Jeongguk nerede bulabildiniz mi?"
dedi adamına. Jeongguk uzun süredir telefonlarini açmıyordu."Bulduk, dağ evinde." Namjoon kapıdan çıkarken telefonunu kapadi ve cebine atti.
"Canın yanacak. Bunu sen istedin."
...