Ayağının altındaki karları çatırdatarak ilerledi. Adeta gelinlik giymiş gibi görünen bahçenin ortasına gelip, soğuğun genzini yakan havasını içine çektiğinde yine aynı his sardı içini.Her taraf bembeyazdı. Kafasını yukarı kaldırdığında nazikçe yağan kar, yüzünü okşadı.
Gülümsedi genişce, daha sonra koşarak kendini kar yığınının üstüne attı. Kardan melek yaptı. Kardan adam yaptı. Kahkahalarla kendi etrafında döndü. Kışa teslim oldu yine.
En sevdiği mevsim gelmişti bir kere!
Kışları bir rutini vardı onun. Hani insanların olurya, sabah rutini, iş rutini. Bizimkininde kış rutini vardı.
Hani çok fazla ard arda 'rutini, rutini, rutini' deyince kelime anlamını kaybeder ya, kış onun için anlamını kaybetmiyordu işte...Ocak 1'den başlayıp kış ne zaman biter, karlar ne zaman erirse o zamana kadar yapardı.
Sabah kalkıp ayağına pofuduk terliklerini ve üstüne yine pofuduk sabahlığını giyerdi. Koşarak odasındaki pencereden kar yağmışmı diye bakardı. Neyseki her Ocak 1'de kış Anna'yı es geçmezdi.
Aşağıya doğru nazikçe yağan karları gördümü sevinçten dört köşe olup, mutluluktan kendini sıkar, zıplardı.
Fırlayarak merdivenlere koşup, mutfağa girerdi. Hızlı hızlı kahvaltısını yapıp merdivenin altına giderdi. Kapağını açıp içinden kardan adamın kıyafetlerini çıkarırdı. Her sene giydirdiği, yünden yeşil atkısı, bordo paltosu ve siyah fötr şapkasını çıkardımı, işte kardan adamın kıyafetleri hazır.Her sene büyük bir kardan adam yapıp aynı şeyleri üstüne geçirirdi.
Onunla konuşur dertlerini anlatır, daha sonra onun konuşmasını bekler fakat konuşmayınca devam ederdi anlatmaya.Bizimkide bir değişik işte.
Yalnızdı o, etrafında pek kimsesi yoktu. Aldatılmış, bıçaklanmıştı sırtından.
Ama yinede hepsine göğüs germiş, alışmıştı bu duruma...
"Yalnızlığın değerini bilemiyorlar." Derdi hep, "Yanımda sürekli konuşan ve yeri geldimi beni bırakabilecek insanlar yerine, konuşamayan kitapları, derdimi dinleyen kardan adamı, bana faydalı ağaçları tercih ederim." diyede eklerdi.
Akşam eve geldiğinde konuşmaktan çenesi ağrımış, koşmaktan bacakları yorulmuş olurdu. Kendine sıcak bir çikolata yapar, yaylanan koltuğuna oturup, geniş pencereden dışarıyı izlerdi. Karların düşüşünü izler, kendine ders çıkarırdı.
"Bak görüyorsun değilmi Anna? Kışın en güzel yanı olan kar tanesi bile olsan, sonunda yeri boyluyorsun."Uykusu geldiğinde ise, kardan adam kendisini yalnız hissetmesin diye yere kadar olan camın önüne kendine minderlerle yer yatağı yapıp uyuyana kadar kardan adamı izlerdi ve bu mevsimi ne kadar çok sevdiğini düşünürdü.
Yazı sevmezdi çünkü, yaz demek eğlence demekti, arkadaşlık demekti, birlik demekti ve bunlar Anna'da yoktu.
Onun mevsimi kıştı çünkü, kış demek yalnızlık demekti, kendinle baş başa kalıp soruşturmak demekti, soğuk vücudunu ele geçirip parmaklarının ucu buz tuttuğunda evdeki sıcağın değerini bilmekti, akşam oldumu üzülmek, hemen uyumak için duâ etmekti. Kış güzeldi...
Kışın hergünü aynı şeyleri tekrarlardı, en sonunda yaz geldimi kardan adamı erir, yerine sadece ıslak kıyafetlerini bırakırdı.
Arkasından adeta yas tutardı Anna, bir dahaki kışı iple çekerdi.Geldiğindeyse yerinde duramaz, gamzeli yüzüyle tatlı tatlı gülümseyip, çocuk gibi koştururdu bahçede. Bu kadar çok severdi.
Peki ya şimdi?
Anna bundan otuz iki yıl önce bir yılan tarafından ısırılmış ve felç geçirmişti. Neyseki cebinde olan telefondan yardım için acil numarayı tuşlayabilmiştide kurtulmuştu.
Tabi buna kurtulmak denirse...
Yirmi beş yıldır yanında devlet tarafından görevlendirilmiş ben vardım ve artık ikimiz bir aile olmuştuk. Anna ve ben. Yetmiş yaşındaki Anna ve ondan çokta genç olmayan ben. Yinede diriliğimi kaybetmemiş olmam işime geliyordu. Onu bırakmak istemezdim doğrusu.
Anlamlı bakan gözleri vardı, çoğu zaman neler olduğunu ordan anlardım, çünkü konuşamazdı. İlk birkaç ayımızda bana herşeyini anlatmıştı fakat sonradan ne olduysa hastalığı dahada ilerlemişti ve hop diye kesilmişti. Faha sonrasında mutlu olduğunu kısılan ve minnet içeren gözlerinden anlıyordum
Tabi mutsuzluğu ve özlemide.
Kışın kar yağdımı pencereden akşama kadar karları izler ve sanki eski dostları onu ziyarete gelmişcesine mutlu olurdu.
Yaz geldiğinde ise yüzünü buruşturur ve akşama kadar uyurdu.
Ah Anna, ne kadar özleyeceğim seni.
* * * *
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hisset
RandomHer bölümde başka birisini yazacağım size. Belki kendinizde bir parça bulursunuz onlarda. Biraz onda biraz bunda... -Kitabımı yavaş yavaş okuyunuz. * * * (Bütün hakları saklıdır, çalınması durumunda yasal işlem başlatılabilir.)