Buzlar prensesi, bugünde kocaman buzdan sarayında yalnızdı. Yatağından kalktı ve dışarıyı izledi. Keşke ablaları gibi, yaz kraliçesi, çiçek kraliçesi yada hiç olmadı orman kraliçesi olmaya bile razıydı. Onlar bahçede koşuştururken burada böylesine yalnız ve tek başına oturmak onun için bir ceza gibiydi.
Yıllardır 'prenses' adı altında buzdan şatosunda bir o yana bir bu yana gezerdi. Ve kitap okurdu. Buzdan şatosunun buzdan odalarından, büyükçe olan bir tanesi tamamen kitaplara ayrılmıştı. Çok çeşitli kitaplar okurdu fakat onun için romantik kısmı bir başkaydı. Sürekli okur, onlar için göz yaşı döker ve tüm yüreğiyle hissederdi. Bir kitap bitince öbürüne başlar ve yine aynı şeyleri yaşardı.Geceleri, uykuya dalmadan önce hep hayal kurardı. Prens bir gün gelecek ve onu burdan kurtaracaktı...
Beyaz atı olmasına gerek yoktu, kendisini sevsin yeterdi ona.
Ama biliyorduki bu asla gerçekleşmeyecekti. Kimse soğuk ve yalnız bir kızı sevmezdi. Kimse çiceklerin yanına gidince alerji olan veya güneşe çıkınca yatak döşek hasta olan bir kızı istemezdi. Eğer Rapunzel gibi bir kulede yaşasaydı belki...
Bu yüzden umutsuzdu artık buzdan prenses. Onun güzel ve umutlu kalbi karalar bağlamış etrafı buz tutmuştu.
Parıltılı elbisesini peşinde sürükleyerek balkona çıktı.
Sandalyeye oturup düşündü.
Büyük bir bilgin olan babası ölmeden önce kızlarına bir takım güçler vermişti. En büyük ablası bitki prensesiydi, bitkilerle oynar onları yönetirdi. Ortanca ablası ise hayvanlarla konuşabilen prensesti, kuşlarla kelebeklerle konuşabilirdi. Daha sonraki ablası rüzgar prensesiydi, rüzgarla ağaçların arasından uçarak geçer ve yaprakların hışırtısı ile küçük ıslıklar oluştururdu.En küçük kardeş olan buzlar prensesi ise akşama kadar boş boş gezip, buzdan saçma şekiller yapıyordu.
Hatta artık, kitap prensesi olduğunu düşünmeye başlamıştı...
Balkondaki buzdan bitkilere bakıp güldü. Buzdan korkulukta duran elinin işaret parmağını hafifçe kaldırıp bitkilere doğrulttu ve üzerlerinde çicek olmasını istedi.
Parmağından çıkan küçük parıltılı buzlar bitkiye doğru gitti ve üzerinde çiçekler oluştu.
Prenses gülerken, kulağına bir sürat sesi geldi. Merakla kafasını balkondan dışarıya çevirecekken gürültüyle içeriye bir şey girdi...
Gri, dar bir kostümün içinde birisi girmişti içeriye. Bir erkekti. Ve girmek demişti ama bu erkek resmen fırlamıştı! Yerde yatmış griye çalan saçlarını ovuşturuyordu. Griye çalan saçlarmı?
Birden ayağa kalkıp yardım etmek istedi ama erkek çevik bir hareketle ayağa kalktı ve sanki birşey olmamış gibi ellerini yumruk yapıp beline koydu ve etrafa bakınmaya başladı. Uzun boyu onu etkileyici gösteriyordu. Güzel ve etkileyici bir yüze sahipti. Ama daha önemlisi burada ne işi vardı?
Prenses ayağa kalıp karşısına dikildi ve soru sorar gibi kaşlarını şekillendirdi.
"Siz... burada ne yapıyorsunuz?"
Erkek yamuk bir şekilde gülüp gri saçlarını yana doğru savurdu.
Buzlar prensesi gözlerini kocaman açıp ona baktı. Aynı kitaplardaki gibi...
diye fısıldadı kendisine.Erkek elini uzattı.
"Merhaba! Ben hız prensi. Yada sürat prensi... Ona tam karar veremedim."Sürat prensimi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hisset
RandomHer bölümde başka birisini yazacağım size. Belki kendinizde bir parça bulursunuz onlarda. Biraz onda biraz bunda... -Kitabımı yavaş yavaş okuyunuz. * * * (Bütün hakları saklıdır, çalınması durumunda yasal işlem başlatılabilir.)