from felix's eyes: i like you too much

142 18 9
                                    

Aramıza çiçeklerle dahi süslenemeyecek kadar çirkin duvarlar inşa ettiğimden haberdar, baş etmesi zor pişmanlığımla gözlerimi yumarak giriştiğim uyuyor rolü kontrolünü kaybettiğim soluklarımla zorlaşsa da elimden daha fazlasının gelmeyeceğini biliyordum her bir zerremle.

Rahatsızlık duyarak beni öylece bırakıp gitmesini beklememe rağmen elimi tutmayı sürdürerek kendi kendine seçemeyeceğim kelimeler fısıldadığına şahit olurken umutlarını yeşertmek için çırpınıyordu bahçelerim dakikalar önce can verdikleri yangında taşıdığım parmak izlerine rağmen.

Oysa artık yanılgılara kapılmayı da mantık zeminine oturtamayacağım hareketler yapmayı da bırakmam gerekiyordu, zira hyung başkasına aşıkken huzursuz edici küçük çocuklardan farkım kalmazdı.

Sevdiğim adamın gözünde böyle görünmek yerine ölmeyi tercih edeceğimse açıktı oldukça.

Sıkışıp kaldığım rolü gerçeğe dökerek zorlamıştım zihnimi uykuya dalmaya, bu sırada beni izlediği hissine kapılmamın sebebiydi her zamanki gibi onunla süslenen rüyalarım. Artık heyecanla anlatabilecek miydim sana hepsini?

Dinlemeye değer bulacak mıydın?

Uyuduğumu sanarak gece boyu amansız dalgalarla boğuşmuş gibi hissedecek denli yorgun araladığımda gözlerimi yeni güne dair umudumun kalmadığını duyumsamıştım zihnimdeki sızı kısa sürede bedenimi de ele geçirirken.

Nasıl toparlayacaktım ortalığa saçılan hislerimi yahut devam edebilecek miydim hayatıma kimseye fark ettirmeden?

Sorular anını beklermişçesine bakışlarımı diktiğim tavana dizilirken çoktan netleşen zihnim takılı kalmış bir kaset gibi anımsatıyordu utançla kızardığım anları.

Sarhoş olduğumu düşünse bile nasıl öyle kolayca konuşmuştum kestiremiyordum.

Onun başkasına aşık olduğu fikri ne de çirkinleştirmişti düşüncelerimi sanki bataklığın dibinde yaşayan bir canavar gibi ve ben nasıl da hiçbir şey yapamamıştım karşısında.

Kolayca dolan gözlerimi yumarken yalnızca bir kez dinlememe rağmen benliğime kazınan şarkının mırıltısı süzüldü dudaklarımdan.

Dalga mı geçiyordum acımla böylesine acizken?

Bir başıma hissedecek kadar içine çekildiğim olumsuz duygulardan haberdar gibi önce kapımı çalıp ardından içeri giren liderimiz saniyeler eşliğinde toparlanmamı sağlamış, tatil günümü nasıl geçireceğimi sorarak kopup gittiğim gerçekliğe çekmişti ellerimden tutarak.

Bunu hiç düşünmemiş gibi görünmemi garipseyeceğini bildiğimden aklıma gelen ilk şeyi söylemiştim, oysa işine aşık bir adamı böylesine seviyorken ve beceriksizce ondan kaçmayı deniyorken yapacağım tercih çok daha farklı olmalıydı.

Pişman olmak için geç kaldığımın farkındalığı eşliğinde fısıldamıştım kendime, sana şirkette iyi eğlenceler Lee aptal Yongbok.

Fazla yorulmamamı tembihleyip güneşi andıran gülümsemesi eşliğinde odadan çıkan Chan hyungun aksine bağırarak konuşan kedi adamın hedefindeki kişiyi ayrımsamak bile damarlarımdaki kanı lavlarla değiştirirken cevabı onlarda bulabilecek gibi odamdaki eşyalarda gezdiriyordum gözlerimi.

Sonunda beni düşmanı belleyen zihnime rağmen elimden gelen mantıklı şeyi eyleme dökerek yatağımdan aceleyle kalkmış, olabilecek en hızlı şekilde hazırlandıktan sonra kapıya ulaşana kadar denk geldiğim üyelerle vedalaşarak ayrılmıştım yurttan.

Aramıza girmesini sağladığım ilk engeli sertçe kapattığımdan bile habersiz bizim için bekleyen arabalardan birine binmiştim en son burada Changbin hyungla yolculuk yaptığımın bilincinde ancak nefes alabilmek adına bunu düşünmemeye çalışırken.

sorry, i love you | changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin