Bir önceki günü ona sarılarak bitirdiğim için mi rüyalarımı yalnızca Changbin hyung süslemişti yoksa bilinçaltımın her zamanki hali mi böyleydi kestiremiyordum, cevabın hiçbir şeyi değiştirmeyeceği ise ortadaydı açıkça. Düşünmekten yorgun düşen zihnim yeni güne araladığım gözlerimin gerisinde yoğun mesaisine devam ederken beni asıl meraklandıran kalbimin nasıl bir mücadeleyle baş etmeye çalışacağıydı.
Aşık olduğum adamı her gün görebiliyor olmanın zorluklarıydı bunlar ve benim için çoktan hayatımın bir parçası haline gelmişlerdi, yine de bugüne üzerinde endişenin tozlarını taşıyan bir heyecan duyumsayarak başlamıştım. Neler olacağına duyduğum merak da üzerine eklendiğinde hala uzanmaya devam ettiğim yatağımdan ayrılmak için istek duymuştum uyandığım ilk zamanın aksine.
Yüzümü yıkamak için ağır adımlarla ilerlediğim banyoda beni, yüzündeki enerjik ifade ile gününün çoktan aydığını belli eden Chan hyung karşılamıştı; gülümsemesi bulaşıcı olsa gerek ben de dudağımı yukarı kıvırırken bulmuştum kendimi.
"Günaydın, iyi uyudun mu?"
Sanki bulundukları yerden çıkmak için bu soruyu bekliyormuş gibi davranan görüntüler gözümün önünde dolaşmaya başlarken karşımdaki bedenin endişeli bakışlarını duyumsayabilmiştim.
"Günaydın hyung," kararsızlığın verdiği sıkıntıyla kıpırdansam da sonunda dayanamayarak konuşmuştum usulca "dün Changbin hyungu ağlarken gördüm. Onu düşünmekten pek uyuyamadım."
Biçimli kaşları merakla çatıldığında yanlış bir şey yaptığımı hissederek ellerimi kaldırarak yavaşça sallamış ve gülümsemiştim.
"Ama bir sorun olduğunu sanmıyorum, ruhsal olarak zor bir dönemden geçiyor olabilir sonuçta albüm için hazırlanıyoruz biliyorsun."
Açıklamam faydalı olduğundan değil de bu konuşmayı daha fazla uzatmamak için ifadesini değiştirmiş gibi görünse bile haklısın diyerek konuyu kapatması rahatlamamı sağlamıştı.
Aşığı olduğum gözlerinden tek bir damlanın süzülmesini dahi istemiyorken ona asıl zarar veren kişi olma ihtimalinden ölesiye korkuyordum, elimde olsa tüm kalbimi avuçlarının içine bırakabilecek kadar çok seviyordum onu ve neredeyse her an bu farkındalıkla afallıyordu zihnim.
Mümkün müydü bir insanı bu denli sevmek, onun için kurşunların önüne de sonsuz okyanuslara da gözü kapalı gidebileceğini bilmek miydi aşık olmak?
Öyle olmalıydı, aksi halde yeryüzündeki tüm kötülüklerin Changbin hyungdan uzak durması için elimden geleni yapacağıma böylesine kararlı olmazdım.
Düşüncelerimle eş zamanlı olarak ağırlaşan hareketlerim diğerleri tarafından fark edilmeden önce kendimi toparlayarak adımlarımı uyanık geçirdiğim her saniye daha da büyük bir istekle dolduğum şeyi yapmaya yönlendirdim, sevdiğim adama ulaşmaya.
Bunu yapmadan önce alışkanlığın beraberinde getirdiği ustalıkla üyelerin yurttan ayrılmasını bekleyecek kadar zaman ayırmıştım kendime.
Sanki üstünden aylar geçmiş gibi onu görme isteğimin yoğunluğu altında ezilen kalbim büyük bir çabayla görevini sürdürürken bedenime yaydığı heyecanı kontrol altında tutmak adına hiçbir çaba harcamıyordum.
Attığım her adımda artan neşem odasının kapısına ulaştığımda zirveyi görürken sakin kalabilmek adına işlevsiz bir iç geçirmenin ardından kapıyı aralamıştım usulca.
Aramızdaki son engeli de yok ederek ona ulaştığımda göğüs kafesimdeki, çırpınışına son vermiş kanatları iyileşmiş bir kuş gibi karşımdaki adamın kalbine ulaşabilmek için uçmaya başlamıştı; bunu duyumsarken gözlerimin ışıldamasına da büyükçe gülümsememe de engel olmam imkansızdı, üstelik öyle bir amacım hiç olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sorry, i love you | changlix
Hayran Kurguyalnızca arkadaş kalmak için fazla güzelsin.