Bir rüyadaymış gibi hissetmeme engel olamayacağım sakinlikte ve fısıltıyla söylediği cümlesi soluğumu keserken heyecanla avucumdaki elini sıkmış, gözlerini kapatarak uykuya dalmış gibi görünmeye çalışan ancak hızla kalkıp inen göğsü tarafından ele verilen adamı izlemiştim gerçekliğimizi sorgulamayı sürdürürken.
Yongbok, her bir kelimesi kendisine adanan şarkımın onun için olmadığını düşünerek üzüldüğünü söylüyor ve bunu yaparken elimi sıkıca tutuyordu.
Bu yaşadığımın bir rüya olma ihtimali gözüme daha yüksek gelse de teninden yayılan sıcaklığı aceleyle cevabı veriyordu hala sorgulayan zihnime, her bir ayrıntısıyla gerçekti.
"Beni böyle umutlandırma yalvarırım."
Kendimin bile güç duyacağı kısıklıktaki sesim, duvarlara çarparak parçalara ayrılırken karanlık odada, sevdiğim adamın elini sıkıca tutarken oturmaya devam etmiş içine düştüğüm soru işaretleri batağında çırpınışımı da bu sırada sürdürmüştüm.
Dakikalar beraberinde bolca güzel ihtimal getirirken içim içime sığmıyormuşçasına gülümseyerek sokak lambasının vuran ışığı ile aydınlanan güzel yüzü izlemeye dalmıştım. Cümleleri zihnimde tekrar ettikçe bedenim aşk sarhoşundan hallice davranıyor, artık iki elimle tuttuğum minik parmaklarını öpmemek için kendimi tutmam gerekiyordu.
İniş çıkışlarla dolu günümün böylesine mükemmel bitiyor oluşu hala sindiremediğim bir gerçekken belli belirsiz duyduğum ayak seslerinin yaklaştığını fark etmek aceleyle oturduğum yerden kalkmama sebep olmuştu. Yongbok'un kıpırdandığı halde uykusunda devam ettiğini gördüğümde rahat bir nefes alıp son kez yüzüne baktıktan sonra odadan çıkmıştım, içimden iyi geceler dilemeyi ihmal etmeden.
Kapının önünde duran kişiyi seçebilmek için kıstığım gözlerim karşımdakini güldürürken elini omzuma koyup sıkmıştı yavaşça, kim olduğunu anlamam için ipucu veriyormuş gibi görünüyordu.
"Felix erken uyumuş."
"Evet, erkenden sarhoş oldu şapşal."
Benimle birlikte diğerlerinin yanına ilerleyen Chan hyungun yüzünü artık daha net görebiliyordum ve kaşlarının çatıldığını fark etmek meraklanmama sebep olmuştu.
"İyi de o sadece birkaç bardak bira içti."
Güçlükle sakinleştirdiğim zihnimde tekrar fırtınalar kopmaya başlarken Chan hyungun emin olup olmadığını öğrenmek adına aynı sorunun farklı versiyonları sormayı sürdürmüştüm. Düşünmekten ağrımaya başlayan başımı oturduğum koltuğa yaslarken gözlerimi kapatıp aklımdaki toparlamaya çalıştım sakince.
Yongbok sarhoş değildi ama öyleymiş gibi davranmıştı, onu odasına götürecek kişi olduğumu tahmin ettiği için mi yapmıştı emin değildim ancak görünüşe göre yaptığımız konuşmayı planlamıştı.
Küçük itirafını kelimelere dökebilmek adına rol mü yapmıştı gerçekten?
Aptal bir kıkırtı dudaklarımdan dökülürken diğerleri yarı ayık halde bakışlarını bana çevirmiş, sorunumun ne olduğunu çözmeye çalışır gibi incelemişlerdi gülümseyen suratımı. Onları umursamadan sürdürdüğüm mutluluk gösterisine devam ettiğim dakikalar boyunca haftalardır nefes almamı güçleştiren yükün kayboluşuna da şahitlik etmiştim.
Bundan sonra ne olacağını, Yongbok'u üzen yanlış anlaşılmayı nasıl düzelteceğimi, ona hislerimi nasıl itiraf edeceğimi düşünmeliydim ancak bunu yaparken ilerde bize ne olacağı endişesini görmezden gelmeyi başarmam gerekiyordu; aşka dair hiçbir şey kolay değildi ne yazık ki.